| BAĞDATLI RÛHİ 'den: Hicivler 
 
 
 1 ) " Gör zahidi kim sâhib-i irşâd olayım der Dün mektebe vardı bugün üstâd olayın der "
 
 ( Ham sofuya bak ki, yol gösterici olmak istiyor.
Bu, dün okula başladığı halde bugün bilgin olmakisteyene benziyor. ( Bend IV ) "    2 ) " Vardum seherf tâ'at içün mescide nâgâh Gördüm oturur halka olup bir nice gümrâh
 
 Girmiş kimisi vahdete almış ele teşbih
 Her birisinün vird-i zebanı çil ü pençâh
 
 Didüm ne sayarsuz ne alursuz ne satarsuz
 K'aslâ dilünüzde ne nebî var ne hod Allah
 
 Didi birisi şehrimüzün hâkim-i vaktİ
 Hayr itmek içün halka gelür mescide her gah
 
 İhsânı ya pençâh u ya çildür fukaraya
 Sabr eyle ki demdür gele ol mîr-i felek-câh
 
 Geldüklerini mescide bildüm ne içündür
 Yüz döndürüp andan didüm ey kavm olun agâh
 
 Kim sizden ırağ oldı ise Hakk'a yakındur
 Zirâ ki dalâlet yolıdur gitdügünüz râh
 
 Tahkîk bu kim hep işinüz zerk ü riyâdur
 Taklfddesüz tâ'atunuz cümle hebâdur "
 
 
 ( 1 Bir sabah ibadet için mescide gittiğimde bir grup yolunu şaşırmış insanı
halka olup oturmuş gördüm.
 2 Onların bazısı eline teşbih almış kendini Allah'a vermiş ancak her birisinin
dilinde durmadan tekrarladıkları söz: "Kırk, elli."
 3 Onlara: "Ne sayar, ne alır, ne satarsınız, dilinizde ne peygamber, ne
Allah kelâmı var" dedim.
 4 Onlardan birisi: "Şehrimizin şimdiki idarecisi, halka yardım etmek için
sık sık mescide gelir" dedi.
 5 "Onun fakirlere yardımı ya kırk ya ellidir. Biraz daha sabret, o yüksek
mertebeli bey gelmek üzeredir."
 6 Onların mescide niçin geldiklerini anladım ve oradan ayrılırken onlara şöyle
dedim: "Ey insanlar haberiniz olsun ki,
 7 Kim sizden uzak olursa o Tanrı'ya yakın olur. Zira sizin gittiğiniz yol
yanlış yoldur.
 8 Gerçek olan bu ki, sizin bütün işleriniz hile ve iki yüzlülüktür. Gösteriş
yapmaktasınız. İbadetlerinizin hepsi boşunadır. - (Bend IX) "
   3 ) " Dünyâda denîlerden idersin taleb-i kâm Ey nâm tama' niceye dek bu tama'-ı nâm
 
 Bir kimseyi kim cübbe vü destâr ile görsen
 Eylersin anun cübbe vü destârına ikram
 
 Nakşın çıkarup eylemeden hâlini ma'lûm
 Başlarsın ana eylemeğe fakrunı i'lâm
 
 Cerrar diyü virmez olur ol Tanrı selâmın
 Şerminden ider itse sana habbe ger in'âm
 
 Vay er olasın hırkada nâmun ola derviş
 Mülhid diyü yandurmağa eyler seni ikdam
 
 Yazık sana kim eyleyesin hırs u tama'dan
 Bir habbe içün kendüni 'âlemlere bed-nâm
 
 Yok sende kanâ'at gözün aç olduğı budur
 Rızkun irişür sana eğer subh u eğer şâm
 
 Et lokması lâzım mı toyurmaz mı seni nân
 Zehr olsun o lokma k'ola pesmânde-i dûnân "
 
 
 
 ( 1 Ey boş yere tamah eden kişi! Dünyada alçaklardan mutluluk talep ediyorsun.
Bu boş tamah ne zamana kadar sürecek?
 2 Kimi cübbe ve kavuğu ile görsen onun cübbe ve kavuğuna değer veriyorsun.
 3 Onun görünüşünü bir tarafa bırakıp özü nedir anlamadan, o cübbeli ve
kavukluya yoksulluğunu anlatmaya başlarsın.
 4 O da, bu adam dilencinin biri diye sana Tanrı selâmını bile vermez olur.
Şayet bir buğday tanesi kadar yardım ederse, onu da utancından eder.
 5 Hele bir de hırka giymiş bir er isen, adın da derviş olmuş ise vay hâline,
dinsiz diye seni yakmaya çalışır.
 6 Yazıklar olsun sana ki, bir buğday tanesi için hırsa kapılıp açgözlülük edip
kendini âlemlere kötü biri olarak tanıtırsın.
 7 Sende kanaat yok, gözünün aç olması bu yüzden. Yoksa sabah veya akşam sana
sürekli rızık erişmektedir.
 8 Et yemeği şart mı, seni ekmek doyurmaz mı? Soysuzların sofrasının artığı olan
o lokma sana zehir olsun! -Bend x )
   4 )  " Ebnâ-yı zamânun talebi nâm ü nişândur Her biri tasavvurda fulân ibn-i fulândur
 
 Güftâra gelüp'söyleseler cehl-i mürekkep
 Zu'munca velî her biri bir kutb-ı zamândur
 
 Erbâb-ı hired zerre kadar mu'tekid olmaz
 Ol mürşide kim mu'tekid-i bî-hıredândur
 
 Taklîd ile seccâde-nişîn olmış oturmış
 Tahkîkdur amma har-ı bugsiste-'inândur
 
 Dirmiş bana keşf oldı hep esrâr-ı hakikat
 Vallahi yalandur sözi billahi yalandur
 
 Kendünden ırağ ol düşüp ardına yorulma
 K'ol bî-haberün gitdigi yol zann u gümândur
 
 Ey tâlib-i tahkîk eğer var ise 'aklun
 Gûş it bu sözi kim haber-i bâ-haberândur
 
 Zinhar unut bildügini düşme 'inada
 Bir pîre yapış kim iresin sırr-ı me'âda "
 
 
 
 ( 1 Zamane insanlarının isteği isim yapmak ve şöhret kazanmaktır. Kendi
düşüncelerine göre her biri falan oğlu falandırlar. Yani kendilerini soylu bir
ailenin ferdi olarak tanıtırlar.
 2 Dile gelip konuşmaya başlasalar, çok bilgisiz oldukları anlaşılır, fakat her
biri, kendilerini zamanın kutbu sanır.
 3 Akıllı insanlar, hiçbir şeyden haberi olmayanların inandıkları şeyhe zerre
kadar inanmazlar.
 4 Kendini şeyhe benzeterek bir tarikatın postuna oturmuş, ama aslında gerçek
şudur ki o, dizgini kopmuş eşeğin biridir.
 Bir tarikatte posta oturmak o tarikate şeyh olmak demektir. Şeyhe,
seccâde-nişîn, post-nişîn gibi isimler de verilir.
 5 "Hakikatin bilinmeyen yönleri bana hep açıklandı." diyormuş.
Allah'a yemin olsun ki onun sözü yalandır.
 6 Kendinden geçip yanlışlıkla arkalarına takılıp yorulma. Zira o bir şey
bilmezin gittiği yol şüphe ve sapıklıktır.
 7 Ey gerçekleri öğrenmek isteyen! Eğer aklın varsa, doğru bilgi verenlerin bu
sözünü iyi dinle:
 8 Kesinlikle bildiklerini unut ve inat etme! Öyle bir pîre sarıl ki ebedî
sırlara ulaşasın - Bend XI )
   5) " Zâtında ki âsâr-ı kemâl olmaya hardur Yâ şâl-ı siyeh eğnine giymiş ya yeşil sûf "
 (  Aslında olgunluk eseri olmayan kişi, ister
omzuna siyah şal, isterse yeşil renkli yün dokuma elbise giymiş olsun, o yine
eşektir. - Bend XIV )   ------------------------------------------------------------ 
 
 
 
 
 
 
 
 Yorumlarİçerik yoruma kapalıdır. 
 
 
 |