|
Bir şiir nasıl oluşur / Hans Magnus Enzesberger
Bir şiir nedir? Sanat dünyayı değiştirebilir
mi? Yaratıcı edimin doğası nedir? -Bilmiyorum. Hemen genel şeyler üzerinde
konuşmaya yönelen kimse, özel ve somut olana karşı koyamamakla
suçlanacak. Konumuz üzerinde düşünce yürütmüş yüce bir selefime
dayanarak, amacımı daha kesin belirlemek istiyorum. Uzun zaman önce. Yüzelli yıl
önce Edgar Alian Poe “bir şiir nasıl oluşuyor?” sorusunu irdeleyen bir makale
yayımladı. Bu denemenin konusu, Poe’nun en ünlü şiiri olan “Karga”dır. Başlığını
çevirmek kolay değil: The Philosophy of Composition. Bunun anlamı yaklaşık
olarak “şiirsel çalışmanın kuralları”gibidir. Bu küçük yazı, dolaysız bir
söyleyişle, Poe’nun şiiridir. Poe’yu bu incelemeye yöneltenin ne olduğu, şu
sözlerinden anlaşılıyor: “Bir yazar, yapıtlarından birinin tüm oluşum sürecini
aşama aşama anlatabilirse, bizim için ne kadar öğretici olurdu diye
düşünmüşümdür çok kez. Böyle bir denemenin bugüne kadar niçin yapılmadığına
yanıt bulmak zordur; bunun suçlusu sanırım özellikle yazar beylerimizin
kibiridir. Çoğu yazar, özellikle de şairler, yapıtlarını güzel bir çılgınlık
içerisinde, kendinden geçmişçesine ilhamla yarattıklarına insanları inandırmayı
seviyorlar...” Poe’nun burada salt kibir diye yakındığı, aslında, Batının
kendisi kadar gerilere dayanan çok eski bir mit, saygın bir gelenektir. Orpheus
ve periler, “tanrının ağızlığı”diye bakılan şair, onun “güzel çılgınlığı”, onun
“hoşgörülen sarhoşluğu”; şiirsel süreç kavramının varlığı Platon’dan bu yana
kanıtlanabilmektedir. Fakat en geç Helenizmden beri Avrupa’da ilham mitine
karşı, şiir yazmanın daha çok sanatsal bir edim olduğundan söz eden, gizli bir
karşı çıkış hep olmuştur. Poe, bu antitezi ileri zekâsının bütün araçları ile
sonuna kadar ifade eden ilk kişi olmuştur yalnızca. Savunmasının teknolojik
momenti önem taşımaktadır: “İzleyicilerin, kulis arkasını görebileceği
düşüncesi dahi, yani ... dişlilerin ve kayışların, halatların, perdelerin, yani
yüz olayın doksan dokuzunda sanatçının araç gerecini oluşturan teknik desteğin
tüm deposunu görürse - bunu düşünmek dahi yazarları irkiltiyor... Bana gelince,
ne yukarıda adı geçen antipatiye katılıyorum, ne de yapıtlarımın birinin nasıl
oluştuğunu anımsamak zor geliyor; ve bir çözümlemeye ve yeniden oluşturmaya olan
ve az önce eksiklik olarak tanımladığım ilgi, çözümlemeye konu olan nesneye
ilginin var olup olmamasından bağımsız olduğu için, burada modus operandi olarak
kendi eserlerimden birinin nasıl oluştuğuna değinirsem, umarım bu benim haneme
zevksizlik olarak yazılmaz... Amacım, bir şiirin hiçbir bölümünün rastlantı,
ya da ilham sonucu oluşmadığını, tersine, matematiksel bir işlem gibi dize dize
aynı kesinlik ve mantıkla kurulduğunu göstermektir.” Poe’dan bu
kadar. “Karga”nın oluşumu hakkındaki makalesi büyük etki yarattı. Baudelaire
ve Mallarme, yazarı Fransa’da tanıtmışlardı; orada Poe’nun, yeni şiirsel Credo
olarak yorumlanabilen denemesi, kısa sürede sönüp gitmeyen, kuşaklan uğraştıran
gerçek edebiyat olaylardan biri oldu. Çağdaş şiirin kuramı, Poe’suz düşünülemez.
Valery, şairden bir “edebiyat mühendisi”diye söz ediyor, Gottfried Benn onu
“sanatsal materyali soğuk tutmaya”çağırıyor; öğrencileri Pound’u “il miglior
fabbro”olarak anıyor; yüzyılımızın büyük İspanyol şairleri Göngo-rizm makinesini
yeniden çalıştırıyor; Brecht, yabancılaştırma etkisini şiire de uyguluyor.
Burada hesap kitap yapılıyor ve parçalar birleştiriliyor, ve her yerde Poe’nun
izleri görülebiliyor. Dada-babalarınm taklalarında ve sürrealistlerin rüya
metinleriyle şaklabanlıklarında dahi bir hesaplanmışlık seziliyor, sanki söz
konusu olan, bir makineyi yapmak yerine parçalamak olsa bile, o mühendislik
sanatını bozmamak gibi. Poe’dan esinlenmek, diğer konularda birbirine aşırı
derecede zil olan yazarları, şiirin doğasına olan yaklaşımlarında birleştiriyor.
Edebiyat Mühendisi sözcüğünü Majakovskiy ya da Valery de ortaya atmış ki
yazarları irkiltiyor... Bana gelince, ne yukarıda adı geçen antipatiye
katılıyorum, ne de yapıtlarımın birinin nasıl oluştuğunu anımsamak zor geliyor;
ve bir çözümlemeye ve yeniden oluşturmaya olan ve az önce eksiklik olarak
tanımladığım ilgi, çözümlemeye konu olan nesneye ilginin var olup olmamasından
bağımsız olduğu için, burada modus operandi olarak kendi eserlerimden birinin
nasıl oluştuğuna değinirsem, umarım bu benim haneme zevksizlik olarak
yazılmaz... Amacım, bir şiirin hiçbir bölümünün rastlantı, ya da ilham sonucu
oluşmadığını, tersine, matematiksel bir işlem gibi dize dize aynı kesinlik ve
mantıkla kurulduğunu göstermektir.” Poe’dan bu kadar. “Karga”nın oluşumu
hakkındaki makalesi büyük etki yarattı. Baudelaire ve Mallarme, yazarı Fransa’da
tanıtmışlardı; orada Poe’nun, yeni şiirsel Credo olarak yorumlanabilen denemesi,
kısa sürede sönüp gitmeyen, kuşaklan uğraştıran gerçek edebiyat olaylardan biri
oldu. Çağdaş şiirin kuramı, Poe’suz düşünülemez. Valery, şairden bir “edebiyat
mühendisi”diye söz ediyor, Gottfried Benn onu “sanatsal materyali soğuk
tutmaya”çağırıyor; öğrencileri Pound’u “il miglior fabbro”olarak anıyor;
yüzyılımızın büyük İspanyol şairleri Göngo-rizm makinesini yeniden çalıştırıyor;
Brecht, yabancılaştırma etkisini şiire de uyguluyor. Burada hesap kitap
yapılıyor ve parçalar birleştiriliyor, ve her yerde Poe’nun izleri
görülebiliyor. Dada-babalarınm taklalarında ve sürrealistlerin rüya metinleriyle
şaklabanlıklarında dahi bir hesaplanmışlık seziliyor, sanki söz konusu olan, bir
makineyi yapmak yerine parçalamak olsa bile, o mühendislik sanatını bozmamak
gibi. Poe’dan esinlenmek, diğer konularda birbirine aşırı derecede zil olan
yazarları, şiirin doğasına olan yaklaşımlarında birleştiriyor. Edebiyat
Mühendisi sözcüğünü Majakovskiy ya da Valery de ortaya atmış olabilirdi. Şiiri,
devrimin bir aracı olarak gören ve kesinlikle bir formalist olmayan bu Rus, tümü
ile Poe - Valery çizgisinde olan Şiir Nasıl Yazılır başlıklı bir makale yazdı.
Amerikalının “dişli çarklar ve kayışlar” öğretisinden sonuçlar çıkartıyor ve
şiirsel hammaddelerden, yarı işlenmiş ve hazır ürünlerden söz ediyor. Saf
şiir’in estetiği ile Marksist tarih anlayışı bu kadar yakınlaşabiliyor, buna
göre üretim güçlerinin gelişimi insanın bütün eylemlerini ve böylece şiir
yazmayı da belirliyor. Valery ile Majakovskiy’nin örtüştüğü nokta, sadece
şiir teknolojisinin vurgulanmasında değildir, İkisi de, Poe’nun devamı olarak,
oluşum sorusuna değinmektedir. Bu sorunun yanıtsız bırakılamayacağını
düşünüyorum. Tekniğine ve doktrinine bakmaksızın, günümüzde ortaya çıkan her
yapıttan, oluşum sürecini yansıtması beklenmektedir. Bunu ortaya koyan birçok
kanıt var, özellikle de bu yansımanın konu edildiği yerlerde, örneğin çağdaş
düzyazıda, Andre Gide’in Sahte Sikkeci’sinde, Thomas Mann’ın Bir Romanın
Romanı’ında, Doktor Faustus’un Doğuşu’nda ve Uwe Johnson’un Betimlemenin
Betimlemesi’nde, Arnim Hakkında Üçüncü Kitap romanında. Proust ile Joyce için
pek dile getirilmiyor, fakat gözden de kaçmıyor. Şiir, Mallarme’nin Coup de
Des’inden beri, kendisinden sözetme eğilimini gösteriyor. Yaratıcı edim, kendi
kendini konu ediyor. Günümüz resim sanatında bu gelişim doruğuna ve en dış
sınırlarına kadar vardırılıyor. “Informel”ressamları, yapıtın, kendi oluşumundan
başka bir şeyi anlatmaması gerektiğini söylüyorlar. Resim ve oluşumu böylece
içice geçiyor, Konumuz, yalnızca bir garabet değil. Bir yapıtın nasıl
oluştuğu sorusu, estetiğin önemli, belki de en önemli, sorusuna dönüşmüştür.
Poe, makalesine The Philosophy of Composition başlığını vermekte haklıydı.
Çözümleme yapmaya, kaldıracı doğru noktaya yerleştirerek başlamıştı, güzelin
öğretisinin belki çözülebileceği bir noktaydı bu: biçim ve içerik hakkındaki
tartışmalar, formalizm tartışmaları, “saf şiir”ve “güdümlü şiir”arasındaki
karşıtlık, şiirsel dilin doğasının araştırılması, siyasi şiir sorunu - kısacası,
sanatsal konulardaki her kuramsal düşünüş, er ya da geç, konu edindiği
yapıtların oluşumu ile ilgilenmek zorunda kalacaktır. Kendimde bu açıklamayı
yapacak yetkiyi görmüyorum. Bir şiir nedir? Sanat dünyayı değiştirebilir mi?
Yaratıcı edimin doğası nedir? -Bilmiyorum. Hemen genel şeyler üzerinde konuşmaya
yönelen kimse, özel ve somut olana karşı koyamamakla suçlanacak. Büyük soruların
çekim kuvvetine karşı koyabileceğimi düşünüyorum. Fakat bunların, bir şiirin
oluşumunun konu edildiği her yerde karşımıza çıktıkları da yadsınamaz. Ayrıca
size, bîr şiir yazmaya başladığımda, kuramsal ilgimin ortadan kalktığını da
itiraf etmek istiyorum. O anda benim için daha önemli olan, bir şiirin nasıl
yazıldığı, ya da nasıl yazılması gerektiği değil, belli bir sözcüğü, doğru
sözcüğü bulmak, yanlış bir heceyi ortadan kaldırmaktır. Bu bakımdan rahat
olabilirsiniz. Yani özel ve somut olan: “Şiirler nasıl oluşurlar?”değil, “Bir
Şiir Nasıl Oluşur” ?”dur. Bunu göstermek için elimizde iki yöntem var:
dışarıdan, yabancı bir metin aracılığı ile; içeriden, metnin kendisi ile.
Dışarıdan bakan ve şiiri öznel olarak yeniden oluşturmaya çalışan filolog, belli
bir materyale sahiptir, Fakat bu materyal de yeterli değildir: anlattığı bu olay
hakkında bir anıya sahip değildir. Bu anıya yalnızca yazarın kendisi sahiptir.
Gerçekten sahip midir? Ya da anımsama yanıltıyor mu? Oluşum sürecini ancak
deneyim sonrasında yaratması ve bunu, ortaya çıkmış olan şiire, belki de
bilmeden, uydurarak eklemiştir. Bu tehlike, Edgar Allan Poe’da olduğu gibi,
şairin bir şeyi kanıtlamaya çalıştığı zaman ortaya çıkmaktadır. Benim bunu
yapmaya niyetim yok. Yazıma dayanarak bir estetik oluşturulacak olursa, bu, bana
da yabancı olacaktır ve geliştirilmesi okuyucuya kalacaktır... Hans Magnus
Enzensberger Çeviri:
Ensel Kayaoğlu
Yorumlar
İçerik yoruma kapalıdır.
|
|