|
Necatigil ' in şiirinde ses ve söz / Mehmet H. Doğan
Behçet Necatigil Ölümünün
10. yılı
Garip şiirinin bir
özelliği de, kendinden önceki şiirin alışılmış, ağdalı söyleyişine karşılık
sade, yalın bir dil kullanmasıydı. Orhan Veli, Garip'in önsözünde, "Basitlikle
iptidailik, ikisi de, sanat eserine hakiki güzelliği getirirler" diyordu.
Kısalık, yalınlık, özsöz giderek o şiirin tek belgesi durumuna geldi. Yeni bir
şiir dili olarak, şiirimizde önemli bir devrimin gerçekleştirilmesinde büyük
katkısı olan bu özellik, şiirin özüne de sıçrayınca zararlı bir ögeye dönüştü.
Ağacın içindeki kurt gibi Garip şiirinin ölümünü getirdi. Özde, içerikte
sadelik, hafiflik olarak algılanmaya başlayınca şiirin içi de boşalmış
oldu. Behçet Necatigil, 1940 Şiiri Üzerine bir yazısında bunu şöyle söylüyor:
"O şiirin eskiyen kısmı, sadece bir tespit, bir tarif, bir enstantane olarak bir
zaman parçasını, bir an'ı gösterdi... Geçici bir yaşama sevinci, günlük notlar
gibi eter uçuculuğunda bir temel o şiiri çıkmaza götürdü. Garip şiirinin usta
şairleri, başta Orhan Veli, bu tehlikenin farkına kısa zamanda vardılar ve
şiirlerine yeni çıkış yolları aradılar. Böylece kendi şiir çizgilerini de
başkalarından ayırarak kalınlaştırmayı bildiler. Necatigil de, Garip şiiriyle
kısa bir yol arkadaşlığından sonra kendi yolunu tuttu, ama bir farkla: Kısa,
yalın, sade söyleyiş, onun şiirinde sonuna kadar temel ögelerden biri olarak
kaldı. Ne var ki, başlangıçta bütün şairlerce, eski şiire bir tepki, bir
başkaldırı olarak başvurulan sezgi halindeki bu yalınlık, sadelik ögesini
Necatigil bilinçli olarak geliştirmeyi, onu öykünülmesi güç, öykünülünce
sırıtan, kendine özgü bir şiir dili haline getirmeyi bildi. Sonunda "Necatigil
Şiiri" gibi güzel bir ada çıktı ortaya. Şiirin araç ve gerecinin dil ve
sözcükler olduğunu çok iyi bilen bir şair olarak Necatigil, baştaki yalınlığın,
sadeliğin bir amaç değil, ancak gerçek şiire varma yollarından biri olduğunu da
göstermiş oldu böylece. Nitekim çok sonraları, 1973'te, "Yalın şiir, bilgiden
yoksun şiir, tek yönlü şiirdir. Oysa şiir, kesin bir açıklama, bir bildiri
değildir; şaşmaz doğru, doğrultu değildir, tek yön değildir. Dilediğimiz
yollara, yolculuklara açık, çeşitli yönlerdir, türlü doğrultulardır" diyerek
"yalın" sözcüğünün başlangıçtaki dar algılanışına karşı
çıkacaktır. Anlayabildiğim kadarıyla, Necatigil'in şiiri, sözcüğe, sözcüğün
kullanım ve anlam zenginliklerine, olanaklarına, kimi yerde susmalar olarak
beliren ses ögesine dayanıyor. Sonuçta, "Ben mum alevinde pervane gibi hep aynı
odakta yazdım şiirlerimi" dese bile, bir tek odakta yazılan bu şiir,
tekdüzelikten uzak, "Ben"in içindeki o koskoca dünyayı bütün zenginliğiyle
ortaya koyuyor. Bunu nasıl yapıyor şair? Bir şiirinde şöyle söylüyor:
Bilmem sizde olur mu, yadırgarım bazan En bilinen sözcükleri Örnek:
Gömülmek, gömü Birini anlıyorum, bir servet mi öteki? Sözcüklere, ilk
bulundukları günkü gibi yabancı, uzaktan bakabilmek: Sözcüklerin içinde gizli
anlam olanaklarını yakalayabilmek. Onun, şairin gizlerinden biri budur. Bir
dizede bir sözcüğün değişik anlamlarını sezdirecek biçimde kullanılışı, şiiri
değişik biçimlerde okuma olanağı sağlar. Örneğin, son şiirlerinden birindeki şu
dizeler: "Ömrümüz süredursun/ Hayallerin peşini." Birinci dizede geçmek
anlamında kullanılan "sürmek" eylemi, ikinci dizenin okunmasıyla "izlemek,
ardından gitmek" anlamlarını da kazanarak değişik bir okuma olanağı sağlar bize.
Yine, "Belki hepsi sizin gibi/Yalnız kediler" dizelerinde, "yalnız" sözcüğünü
sıfat anlamıyla mı alacağız, yoksa belirteç anlamıyla mı, ortada kalırız; sıfat
anlamıyla alırsak kedileri nitelemiş oluruz, belirteç anlamıyla alırsak "kediden
başka bir şey değiller" gibi değişik bir anlama varırız. Sınıf Değiştirmek
adlı şiirin iki dörtlüğünde sınıf sözcüğünün iki anlamda nasıl kullanıldığını
görelim: Önemli mi geçmemiz Kalalım Sınıfımızı seviyoruz Yeter ki
çalışalım. Üste Burada duralım Çıkan çıksın Yeter ki
alçalmayalım. Necatigil'in kitap adları bile sözcüğün tek anlamlılığına bir
karşı çıkış gibidir: Arada, İki Başına Yürümek, Zebra, En/Cam, Kareler Aklar,
Bile/Yazdı. Arada kitabının adı için şunları söylüyor: "İlkin ismi üzerinde
duralım! Bir kere bu, arada-sırada ikizlemesinin kısaltılmışı yani bir zaman
zarfı değildir. İki durum ya da şey arasında kalan; yaşanan şeylere, durumlara
bölünmüş bir insanın hali belirtilmek isteniyor. Örsle, çekiç, yerle gök,
hastalıkla sağlık, evle sokak arasında." Bir başka kitabına koyduğu Zebra
adını açıklayışı daha da ilginç: "Bu kitabımdaki şiirlerle zebranın ilişkisi
şu: Zebra, Afrika dışı ülkeler için, hayvanat bahçelerinde, sirklerde
göstermelik bir hayvandır. Uygar ülkelerin, tel örgüler içinde, yarı alay, yarı
acıma, seyrettikleri bir hayvan. Benim görüşümle her sanatçı da değişik
çevreler, ortamlar için, az çok bir tel örgü yaratığıdır, terbiye edilmek
istenen bir hayvandır. Olduğu yere intibakı imkansız, siyah-beyaz karşıtlıklar,
paralellikler arasında tedirgin bir yaratıktır." Düzyazılarını topladığı tek
kitabı Bile/Yazdı'nın başında bu adın hangi anlamlara gelebileceğini
açıkladıktan sonra, şiirinde sözcük kullanımına ilişkin önemli ipuçları verecek
şu sözleri söylüyor: "Bu beylik bilgiler; sadece, sözcükleri tek anlama
almaya; akla ilk gelen, veya en yaygın anlamında kullanmaya, görmeye alışmış
olanları biraz uyarmak için tekrarlandı. Bilenler bağışlasın!" "... şiiri
düşündürücü yapan şey, kimi sözcükler arasında, belki hemen görülemeyen hesaplı
bir örgüdür, dikkatli bir trafiktir" diyor Necatigil. Ölümünden önceki son
dizeleri olduğu söylenen şu kısacık şiiri ilk okuduğum günden bugüne hâlâ
çözemedim; çözmek de istemiyorum zaten. Her okuyuşumda başka anlama alıyor,
başka tatlar alıyorum. Şiir şu: Çıt yok bellekte Acı anıları ilerlere
kaçırmıştır Çocuklarını kurtaran bir anne gibi Şimdi, bir hastalık durumu
söz konusu olduğuna göre, "acı anıları ilerlere kaçıran" bellek midir, yani "acı
sözcüğü anılar'ın sıfatı mıdır; yoksa, bellek suskun olduğuna göre, anıları
ilerlere kaçıran "acı" mıdır, yani bir ad mıdır acı? Çok çeşitli okumalara
aday bir başka şiir de şu: Bir kağıt günleri bir kalem elinde Bekler
dönüşlerinizi Hep böyle hatırlayın Günü dolup ölünce. Araya
yerleştirilen "günleri" sözcüğü, "Bir kağıt bir kalem elinde" gibi daha az
şiirli bir düz anlamı bozarak şiire çok anlamlılık ve değişik okuma olanağı
kazandırmış olur. Bu çok anlamlılık ve değişik okuma olanağı kazandırmış
olur. Bu çok anlamlılık ve değişik okuma olanağı, kimi zaman da duraklamalar,
boşluklar, susmalar, (-), (/) gibi işaretlerle kazandırılır şiire. Bu da bize
Necatigil'in şiirinde ses'in ne denli önemli olduğunu gösterir. Necatigil,
"şiirin bazı boşlukları, kopuklukları, eksikleri olursa, daha çok şeyleri aynı
anda anlatabileceği" inancındaydı. "Şiir, bir sorun, bir durum üzerinde ölçülü
konuşan, susunca da bizim düşünmemizi bekleyen bir olgunluktur, bir kıvamını
bulmadır" derken bir başka şairle, Eugene Guillevic'le hemen hemen aynı şeyleri
söylemektedir: "Şiiri şöyle tanımlayabilirim: Sessizliğin ve sözün
düğünü." Bu sessizlik bazan susma, söyleyeceği şeyden vazgeçme gibi görünür,
ama sözün gerisini anlayabilmemize yetecek kadar ipucu verilmiştir
aslında: Giderim, adım Bu önemli değil de Belki başka sefere
Yaşadığımız bu kadar az. Kimi zaman, açıkça değişik okumaları önerir
bize: Kapamış önünü devrik bardağ Deyişiriz: Çok erken- Biçilmemiş
ekinler yerde Kırılmış... tır/pan. ya da, "Daha hangi söz...deler"
örneğinde olduğu gibi; ya da Zebra'da olduğu gibi. Zebra! Bir sirkten
ötekine gez Dirilirim, -diriniz. Necatigil'in şiirinde sesin önemli
olduğunu söylemiştim. Necatigil hemen tamamlıyor bunu: "Şiirdeki ses ve görüntü
ayarlaması, televizyondaki gibidir. Aletin içindeki çapraşık parçaların sağlıklı
düzenine, bütünlüğüne, işlev uyumuna bağlıdır. Parazitleri önlemek, düz yazıda
bile kullanılmayacak sözcük dizilerine karşı uyanık olmakla mümkündür. Ve
parazit dediğimiz şey, okuyuşuna göre ya netleşir, yok olur, ya da büsbütün
kulağı tırmalar. Şiir, okunuş yöntemini kendisi hatırlatır. Görüntü daha
çapraşık bir sorun. Görüntü kavramında yalnız hayalleri, simgeleri değil, iç
yapı özelliklerini de işin içine katıyorum." Ölümünün onuncu yıldönümünde,
iyi bir şair olduğu kadar iyi bir şiir eğitmeni, öğretmeni olan sevgili Behçet
hocamızı saygıyla, özlemle anıyorum.
Mehmet H.
Doğan (Milliyet Sanat,
Aralık 89)
Yorumlar
İçerik yoruma kapalıdır.
|
|