Yıldız Toksöz Şiiri

Ayrılık Romanı

Gönlümdeki depremden arta kalan enkazın,
Üzerinde gururla gezen sen değil miydin?
Sevginle dolup taştım bitmedi itirazın,
Karşılıksız sevmekten bezen sen değil miydin?

Siteminle yüzümde gülücükler donarken,
Çile dolu yüreğim ateşinle yanarken,
İhanetle açtığın yaralarım kanarken,
İlgisiz bakışlarla süzen sen değil miydin?

Hakareti eklerken sevdanın lehçesine,
Kulağın tıkalıydı kalbimin ah sesine.
Taç Mahal inşa edip gönlünün bahçesine,
İçinde aşka mezar kazan sen değil miydin?

Hatanı anlamanı dualarla dilerken,
Hasretini sevgimin hediyesi bilirken,
Hayatımda canımdan daha önde gelirken,
Üç kuruşluk sebeple üzen sen değil miydin?

Zannettin ki, sevdanın serveti cepte nakit,
Severek mi harcandı peki söyle o vakit?
Ölene dek demiştik kalbe işlenen akit,
Tek taraflı feshedip bozan sen değil miydin?
Ayrılık romanını yazan sen değil miydin?


Yıldız Toksöz


·          
·          
Mehmet Emin Türkyılmaz ( Bu şiir için görüş bildirecek olan arkadaşların; üçüncü ve dördüncü kıt'alardaki kafiyeler hakkında da birkaç şey söylemesini özellikle rica ediyorum. )
·          
Afet Kırat Hakareti eklerken sevdanın lehçesine,
Kulağın tıkalıydı kalbimin ah sesine.
Taç Mahal inşa edip gönlünün bahçesine,
İçinde aşka mezar kazan sen değil miydin?

Hatanı anlamanı dualarla dilerken,
Hasretini sevgimin hediyesi bilirken,
Hayatımda canımdan daha önde gelirken,
Üç kuruşluk sebeple üzen sen değil miydin?

Şimdilik kafiye konusuyla başlayalım. Lehçe// sine ve bahçe//sine sengin kafiye. Sesine aslında kafiyeli değil. Ama Mehmedim- demedim ( bu örneği siz verdiğiniz için seçtim) bakarsak kafiye olarak kullanılmış.

Dilerken- bilirken- gelirken “ken” kesinlikle ayrılmalı redif sayılarak, aynı anlamda ektir. Gelir ve bilir için bakarsak “ir” eki redif olarak ayrılır, sadece “l” harfi kafiyelidir. Üçünü bir araya koyduğumuzda ne olur hala anlamış değilim, kafiye yok dediğimde bana kızan sizsiniz, kararı siz verin.
·          
Yavuz Doğan Ben daha çok, klasikleşmiş bir yöntem olan ve aslına bakarsanız işin kolayı olan "-ken" ekine takılmış durumdayım.. Çünkü 5 kıtalık şiirin iki kıtası aynı eklerle sonlandırılmış. Bu durum şiirin zenginliğini azaltır diye düşünüyorum.

"-dilerken - bilirken - gelirken" konusunda ise bu kelimeler arasında bir kafiye olmadığını düşünüyorum. "dilemek" kelimesinin ikinci tekil şahsa emir kipiyle uyarlanmış kökü, "dile"dir ve "bil - gül" arasındaki yarım kafiyelik uyumu bozduğunu düşünüyorum. 

"bahçesine - lehçesine ve sesine" kısmında ise, kelime kökünün "bahçe ve lehçe" olmasına rağmen, üçüncü tekil şahsın özeline hitap etmesi sebebiyle ( onun bahçesi, onun lehçesi ) kökün "bahçesi - lehçesi" olarak kabul edilmesi, dolayısıyla "sesi" kelimesiyle tam kafiyeyi oluşturduğu düşüncesindeyim..

Sürç-i lisanımız varsa affola..

Saygıyla..
·          
Şengül Cennet Lehçe-sine
ah ses-i-ne
bahçe-sine 

lehçe ve bahçe arasında kafiye var fakat ses-i-ne bütünlüğü bozmuş …

aynı şekilde ;

dilerken
bilirken
gelirken

dile-mek … bil-mek … gel-mek … burada da dilerken kelimesi bozuyor …
·          
Melahat Demir lehçesine,sesine, bahçesine(son kelimelerinin tekrarından dolayı,yani:
''sine''ile mükerrer cinas olduğunu düşünüyorum.

dilerken,bilirken,gelirken( rken ile aynı durum söz konusu) tartışılır....
.
·          
Şengül Cennet ama kelimelerin köküne bakın Melahat Hanım ... dile-bil-gel ... fiillerde mastar ekini kaldırınca ortaya çıkan benzeşmeler kaifyedir ... ve dile'' kelimesiyle kesinlikle uyuşmuyor diğer kelimeler ...
·          
Melahat Demir bileşik fiildir
diler iken
bilir iken .
gelir iken

''i''harfi düşmüş
o nedenle 'rken' ile kafiye sağlanmış.''ken''ler redif,''r''kafiyedir.
.
·          
Şengül Cennet lehçesine-sesine-bahçesine ... buradaki ''sine'' nasıl cinas olur ki ?
·          
Melahat Demir Mükerrer Cinas (Cinâs-ı Mükerrer, Cinâs-ı Müzdeviç ): Tekrar edilen cinas anlamındadır.
Bir kelimenin son hecelerini taşıyan başka bir kelimeyi cinas olacak şekilde kullanmaktır.
Vâiz nihânî çekmiş o hînâ-geri geri
Eyler gelüp dükâna büt-i berberî berî
Çıksa ne dem kabâ-yı hevâ-gün ile o mâh
Pür-nûr eder bu kubbe-i nîlüferi feri

ŞEYH GALİB
·          
Mehmet Emin Türkyılmaz Mükerrer Cinas ile bu şiirdeki kafiyeler arasında nasıl bir bağlantı kurdunuz Melahat Hanım?

"......geri geri "
"......beri beri "
"......feri feri "

" lehçesine,"
" sesine."
" bahçesine,"

Sizce benziyorlar mı?
·          
Ayşe Kadıoğlu Yıldız Gerçekten böyle bir şeye sebep olanlardan Allah razı olsun.Ben şiir hakkında hiç bir şey bilmiyormuşum..Her şiir analizinde yeni şeyler öğreniyorum...Ben yine şiirin yapısına çok bir şey diyemeyeceğim. çünkü ben bu şiiri daha önce de okuduğumda kusursuz gelmişti.Demek ki bizim daha çok şey öğrenmemiz gerekiyor.Lezzet kısmına çok kısa değineyim. Arkadaşımın çok daha güzel şiirlerini okumuşum...yok bunda alamadım...(tabiiki damak tadı farklı farklı)Yıldız sevgiler canım...herkese selamlar..
·          
Melahat Demir Değerli Hocam,

geri,beri,feri(son kelimeleri düşünerek böyle dedim..
Kesin ifade belirtmedim,sadece düşünüyorum dedim.)

lehçesine, sesine,bahçesine(hatta ''sesine''kelimesini ''ah sesine''olarak da ele alabiliriz.
Bu cihetten düşündüğümde,kafiye yok diyemiyorum.Burada bir çeşit cinas vardır bana göre.....

Bu tür hakkında Ekrem Yalbuz Hocamın daha ayrıntılı bilgi vereceğine inanıyorum.

.
Emine Uysal Mehmet Emin Hocam, özellikle 3. ve 4. kıtayı seçtiğiniz için çok teşekkür ederim. Ben şiire yeni başladığımda kafiyeyi köklerden arardım. Sonraları şiirleri okudukça aynı Yıldız Hanım’ın şiirindeki gibi kafiye yapıldığını da gördüm. sonraları ben de onlar gibi yapmaya başladım. 

Ama ne derece doğru ne derece yanlış bunu bilmiyorum. Bu şiiri takip ettikçe bu kafiye türünü de öğrenmeye çalışacağım. Özellikle final bölümünde bu kafiye şekli üzerine bizlere tam teşekküllü bir açıklama yaparsanız çok sevineceğim çünkü bu gibi bir açıklamaya şiddetle ihtiyaç var. Aklımızın takıldığı bu konu aydınlığa çıkarsa gönül rahatlığı ile böyle kafiyeleri kullanacağız. Zaten kullanıyoruz ama en azından neyin ne olduğunu bilirsek içimize sinecek. 

Bu sözlerim, şiiri ve kafiyeyi iyi bilen arkadaşlar için değil, kendi adıma öğrenmek istiyorum.
·          
Şengül Cennet Melahat Hanım'ın açıklamalarından yola çıkarsak hece şiiri bir cinas deryasına gömülür ... örneğin:
geliyorum
soruyorum
ağlıyorum

buradaki ‘’yorum''lar cinastır o vakit

ya da ;

kalansın
kıransın
fidansın

-daki ‘’ansın’’ lar da gayet güzel bir şölendir cinasa !

cinas: en basit tanımıyla EŞSESLİ sözcüklerdir … farklı kelimeler içerisinde, kafiye arar gibi aranmaz !
·          
Afet Kırat Cinas edebiyatçılarımız tarafından neredeyse tek harfe kadar indirgeyerek çeşitlere ayrılmıştır. Cinas çeşitlerini bir açalım:

Cinas önce iki gruba ayrılır:

1- Tam cinas

2- Yarı cinas

1- Tam cinas: kelimelerin her yönüyle birbirine uygun olması sonucu meydana gelen cinastır. A- harflerin uygunluğu, B- harflerin sıralarının uygunluğu, C- harf sayılarının uygunluğu, D- harflerin okunuşlarının uygunluğu ( hala ve hâlâ tam cinas olamaz)

“Onsuz da geçer günler, vuslat yakındır” derdim

Sonsuzda hapsedildim bitmedi arttı derdim.

Beyitteki DERDİM sözcüğü tam cinastır. Zira birisinde demek fiili varken diğerinin aslı dert sözcüğüdür.

Tam cinas basit ve mürekkep olmak üzere ikiye ayrılır.

1- Basit cinas; tek kelime ile yapılan cinastır.

“Ferim sensin” demiştim düzen kurdum kuralı

Neferim sensin bil ki budur aşkın kuralı.

Beyitteki “kuralı” basit cinasa örnektir. Birisi kurmak fiilinin türemişi diğer kural kaide anlamındadır. Bir kelimenin değişik anlamları ile yapılan cinasa basit cinas diyoruz.

2- Mürekkep cinas; cinaslı kelimelerden birisi iki kelime veya fazlasından oluşmuşsa bu cinaslar mürekkep cinas adını alır.

Bulutlardan süzülen ya yağmurdum ya kardım

Bereket versin diye Yaratana yakardım.

“Ya kardım, ve yakardım” mürekkep cinastır.

Mürekkep cinas kelimelerin imlasına göre üçe ayrılır:

a) müteşabih cinas

b) mefruk cinas

b) merfû cinas

MÜTEŞEBBİH CİNAS:

Yazılışı ve okunuşu aynı olan kelimelerden meydana gelen cinas çeşididir. Bu çeşitlendirme arap harfleriyle yazıldığında belirir. Sadece bilgi olsun diye verdim.

MEFRUK CİNAS:

İmlası farklı okunuşu aynı olan kelimelerden meydana gelen cinas türüdür.

Sal artık coşkun suya hırs ve kin sandalını 
Al yeni baştan yeşert kırmaz insan dalını.

Aynı örnekte gördüğümüz gibi okurken vurgu güzel yapılmazsa fark anlaşılmayabilir, ancak yazılışları farklıdır.

MEFRU CİNAS: bir adı da yamalı cinastır. Cinaslı kelimelerden birisi bir başka kelimenin eklenmesiyle meydana gelir.

Neden değer vermedim olmalıydı baş tacım

Hançer gibi saplandı içimde büyür acım

Kendi olmasa bile gölgesine muhtacım

İstemeden acaba defterini mi dürdüm?

“ büyür acım ve muhtacım” acım sözcüğüne eklenen “muht”eki ile ikincisinde “muhtacım” cinas meydana gelmiştir. 

TAM CİNAS: kelimelerin anlam yönünden kullanışlarına göre ikiye ayrılır. 1- MÜMASİL CİNAS 2- MÜSTEVFA CİNAS

1- MÜMASİL CİNAS:cinaslı kelimelerin anlam yönünden aynı kelime çeşidinden olmalarıdır. Birisi isimse diğeri de isim, birisi fiilse diğeri de fiil olmalıdır.

Sen ey! Kara karanın üzgün ve bahtsız kızı

Olanaksız kurtulmak istersen bağır, bağır.

Çamurlarda sürünür kaderinin yıldızı

Sesini duyar mı ki göklerden umut çağır.

Dörtlükteki 1.si bir renk adıdır,2. si toprak anlamında karadır. Aynı örnek fiillerle de verilebilir.

2- MÜSTEVFA CİNAS: söz konusu kelimelerin birisi isimken diğeri fiildir bu çeşitte.

Doğan güneşim sendin yüreğimden kanadım

Boğan sensizlikteyim kırık kolum kanadım.

1. kanadım; kanamaktan türemiştir. 2. kanadım; kanat isminden türemiştir.

3- 3-YARI CİNAS: tam cinasta olduğu gibi dört yönden de uygunluk yaksa yarı cinas meydana gelir.( . A- harflerin uygunluğu, B- harflerin sıralarının uygunluğu, C- harf sayılarının uygunluğu, D- harflerin okunuşlarının uygunluğu) tam cinasta bu dört unsurun varlığı aranırken yarı cinasta herhangi birisinin yokluğu aranır.

Yarı cinası önce dörde ayırırız.

A-LAHİK CİNAS: kelimelerde sadece bir harfin uyumsuzluğu sonucu kabul edilen cinas çeşididir.

Fırtına mı yakmıştı, gözünden hüzün damlar

Sırtına mı yüklenmiş buluttan düşen gamlar? 

Beyitteki fırtına ve sırtına lahik cinası meydana getirir.

B-NOKSAN CİNAS: cinas yapılan kelimelerde harflerin sayıları bakımından uyumsuzluk varsa noksan cinas meydana gelir. Bu uyumsuzlukta üç ihtimal vardır:

a) Mutarraf cinas: cinaslı kelimelerden birisinin başında fazla bir harf vardır.

Sesin duyulmasa da el sallarsın uzaktan

Kesin kahroldum artık kurtulamam tuzaktan.

“Tuzaktan” ve “uzaktan” da olduğu gibi.

b)Müşevveş cinas:fazla harf kelimenin ortasında ise bu cinas türü meydana gelir.

İlcâ-yı fart-ı fâka ile ettim iltica….İsmail Safa

İlcâ;mecbur etme, iltica; sığınma

c)Müzeyyel cinas: kelimelerin birisinin sonunda fazla harf vardır. Tabi ki bu cinas kafiye olarak kullanılmaz, cümle arasında veya sadece nesirde kullanılır.

C- MUHARREF CİNAS: eski harflerle aynı şekilde yazılan ama okunuşu uymayan cinas türüdür. Bu zamanımızda gerekli değildir.

D- HAT CİNASI: eski harflerin noktalı veya noktasız benzerleriyle yapılan cinastır. Bu cinas türü de zamanımıza uygun değildir sadece bilgi olsun diye açıkladım.

E- MÜKERRER CİNAS:bir kelimenin son hecelerini taşıyan başka bir kelimeyi ona cinas olacak şekilde kullanmaktır.

Harabe hayallerden heyhat kıvrandım, yandım

Hakikati görmedim şimdi utandım, yandım.

kıvrandım, yandım ve utandım, yandım.

İlham büyüsüne kapıldım kandım

Sevgiyi unuttum hep onu andım

Vuslat ateşiyle yandıkça yandım

Umuda yön veren mihmandım sandım

Cinas edebi bir terimdir. Kafiye ile karıştırmamak gerekir. Nesirde de, cümle arasında da kullanılabilir. Ancak kafiye içinde cinas aranılabilir. Başarılar.

NOT: Şiir örnekleri bana aittir.

Afet Kırat
·          
Şengül Cennet ayrıntılı ve öğretici açıklamanız için çok teşekkür ederim Afet Hanım ... ben bu kadar sabırlı değilim ... cinasın ne olduğu ve çeşitleri burada öyle güzel verilmiş ki ... kendi yorumuma da açıklık getireyim sayenizde : '' cinas farklı kelimelerde, kafiye arar gibi aranmaz'' ... ama sizin verdiğiniz mürekkep cinas örneğinde; ''acım''ın içerisinde kafiye aramıyoruz çünkü zaten kendi başına ''baştacım''a kaifye ...
1 Eylül, 12:44 · Beğen · 3
·          
Afet Kırat örneklerle anlattığım gibi bazı cinas çeşitleri kafiye olarak değerlendirilir, ayrıntılı olarak bilmek gerekir ki gerek de yoktur. önemli olan kafiyenin değeri ve güzelliğidir.
·          
Şengül Cennet ben buna katılmıyorum ... bir kelime tek başına kafiye olamaz ... ancak başka bir kelimenin sonuyla benzerliği varsa o kelimeye cinas olabilir ... kafiye, iki farklı kelimenin sonundaki ses benzerliğidir ...
·          
Yıldız Toksöz Merhaba,
Öncelikle şiirimde cinas kullanmadığımı belirtmek isterim her ne kadar konu ve eleştiriler cinas üzerine sürüyorsa da bilmediklerimiz varsa öğrenmemiz açısında faydalıdır elbet.
Bazı eleştirilerin dilbilgisi kurallarıyla yapıldığını gördüm ama bir de şiir kuralları vardır. Konuya girme, konuyu anlatma ve final. Kısacası bütünlük. Daldan dala atlayan, Üç dizesi başka konu anlatıp ayağı alakasız bir konu anlatan şiir isterse her yanı dilbilgisi kurallarına uysun olsun ne kadar şiirdir?
Ayrı ayrı yanıt vermektense incelenen konulara genel anlamda açıklık getirmemin daha doğru olacağını düşünüyorum affınıza sığınarak.

Hakareti eklerken sevdanın lehçesine,
Kulağın tıkalıydı kalbimin ah sesine.
Taç Mahal inşa edip gönlünün bahçesine,
İçinde aşka mezar kazan sen değil miydin?

Lehçesine
Ah Sesine ?
Bahçesine
Bu şekilde ele alındığında kafiyelerimde sorun olmadığını düşünüyorum.İki ayrı sözcükle de kafiye yapılamaz mı? Son sözü ustalara bırakıyorum.
***
Hatanı anlamanı dualarla dilerken,
Hasretini sevgimin hediyesi bilirken,
Hayatımda canımdan daha önde gelirken,
Üç kuruşluk sebeple üzen sen değil miydin?

Kafiyelerin bütün sözcükten yapıldığı düşünülse de bu sözcükler içinde yalnızca bazı heceler kafiye özelliği gösterir diye düşünmekteyim. Kafiyelerin şiirde aynı hece sırasına rastlayan hecelerden oluştuğu tartışılır mı bilemiyorum. Kaldı ki, bu dörtlükte tartışılan kafiyeler fiil köklerinden üretilmiştir.
Dil.
Bil.
Gel.
Kafiye olur mu olmaz mı? Tartışılsa bile şiirin gidişatı açısından kullanmam gerekiyordu kullanmışım. Dilerken sözündeki –ler—hecesindeki ‘’e’’ harfini redif hatası olarak kabul etmek mümkündür. Erken—irken—irken…
***
İki ayrı dörtlükte satırların KEN ekleriyle bitmesine gelince; Yukarıda da belirttiğim gibi,satırlar arasındaki anlam bağını oluşturmak için öyle yazılması gerekiyordu. Yapılan eylemlerin listesi şeklinde anlatım söz konusudur. Şiirin akışına ve konu bütünlüğüne de uygunluğu açısından tercihim o kafiyeler olmuştur.
*
Okuyan, emek veren , eleştiren tüm dostlara saygılarımla.
·          
Şengül Cennet amacımız bildiklerimizi paylaşarak, yanlış bildiklerimizi tartışarak en doğruya ulaşmak ... ben bu gruba gelene dek sadece yazmakla yetinirdim ... şiir irdelemişliğim, şiir eleştirmişliğim çok nadirdir ... ki onu da burada öğrenmeye başladım ... çok farklı bir deneyim ... bazen doğru bildiklerimizin aslında yanlış olduğunu görmek ... yanlış dediğiniz bir noktanın, dönüp tetkrar baktığınızda doğru olduğunu öğrenmek ... sürç-i lisan edersek cümleten affola !
·          
Mehmet Emin Türkyılmaz Doğrusu, konuşup tartışabileceğimiz arkadaşlarımızın az olmasının derdini çok çeken ve şikâyetini hiç dilinden düşürmeyen biri olarak bugün haklı olmanın can sıkıntısını bir kere daha hissetmenin burukluğunu yaşıyorum. 
Konuşamıyoruz ve tartışamıyoruz!
Bazen donanımızın yetersizliği, bazen kendimize bazı şeyleri dert etmememiz, bazen kolaya ve hazıra tâlip olmamızdır belki nedeni. Belki de “ aman canım, risk almayayım, ya yanlış bir şey söylersem “ endişesi…

Her neyse, bu şiir altında öne çıkan iki konuya kendimce değinmek isterim. 

a) Cinas konusu:

Yıldız Hanımın yorumundaki beyanı da bahsedilen yerde cinas olmadığını, kullanmadığını doğrulasa da bazen insan bir edebî sanatı farkında olmaksızın kullanabileceği gerçeğini de unutmayacağız elbette. Konunun buraya gelmesinin içinde “ konuşulmasında hayır vardır ” mantığıyla;

Branşlaşmanın ve alanda uzmanlaşmanın çok önemli olduğuna inan biri olarak cinas konusuna bu alanda gerçekten çok emek vermiş ve iki kitabını “ cinas” sanatına ayırmış mahlası “ Âşık Cinasî “ olan Ekrem Yalbuz Hocanın değinmesini ve onun dilinden dinlemeyi arzu ederdim. ( Dâvet ettim, inşallah yakında aramızda olur )
Elbette hepimizin kendine göre araştırmaları ve araştıranların görüşlerini dinleme fırsatı olmuştur. Şahsen iki konuyu hâlâ düşünüyor ve algılamaya çalışıyorum.

Kafiye olmayan cinas olur mu? ( Olursa içimize siner mi? )
Bir edebî sanat bir edebî kuralı ortadan kaldırarak edebî kabul edilebilir mi? ( edebilir miyiz? )

Cinas konusunda internetteki gerek edebî sitelerin bilgilerinde gerekse şahsi makalelerde birbirlerini tekrar etmekte ve kopyalamaktan öteye gitmediğini görüyoruz. Yani biri bir inceleme yapmış diğerleri bunu kaynak göstermiş. ( üstelik ad bile vermeden)
Bunu nerden anlıyoruz?
Kelime kelime aynı yazı ve verilen örneklerdeki şiir ve şairlerden! ( Bu arada, henüz içeriği tam olarak incelemedim ama Afet Hanımın kendi şiirlerinden örnekler vererek konuya değinmesini çok önemsiyorum.)
Keşke Cinas konusunda çok önemli kabul edilen “ Ahmed-i Dâ’î’ ” nin “ 84 beyitinde cinas örnekleri bulunan 115 beyitlik “ Vasiyyet-i Nûşirevân-ı Âdil Be-Püsereş Hürmüz-i. Tâcdâr ” adlı eserini inceleyip daha geniş bir bakış ile bakabilselerdi. 
Bakabilseydik!

"......geri geri "
"......beri beri "
"......feri feri "

Örneğindeki mükerrer ( tekrar ) cinasların alt alta değil de yan yana olduğunu düşünürsek eğer bu şiirdeki:

" lehçesine,"
" sesine."
" bahçesine,"

İle çok bağlantılı olmadığı görülür. Alt alta olanlar ise sadece kafiye anlamında düşünülmeli ki karışıklığa sebep vermeyelim. 

Cinas konusunu özel olarak işleyeceğimiz ve konuşacağımız konular arasına koyarak diğer konuya geçeyim.
.....................................
·          
Mehmet Emin Türkyılmaz ..................................
b) Kafiye konusu:

Gerek bu şiirde " bahçesine - lehçesine ve sesine " de olduğu gibi gerekse eskiden beri tartışılan ve bugün de tartışılmaya devam edilen “ kafiye nerede aranır “ meselesini tekrar önümüze getirdi. İyi de yaptı! Çünkü sonuç alınmasa bile bu konu konuşuldukça daha net anlaşılacağı ve tercihlerin daha doğru ve bilinçli yapılacağını düşünmek çok yanlış olmaz bana göre. ( İslâm anlayışında “ Ümmetimin ihtilâfında rahmet vardır “ Hadisi, yan gelip yatmayı ve hazırcılığı ortadan kaldırdığı için çok önemlidir. En azından beyin jimnastiği yapmayı sağlar)

Kurallar iki yönüyle öne çıkıyor birçok alanda. Ya kural önceden araştırılıp konuluyor ya da o alandaki etkili kişilerin çalışmaları kaynak alınıp kurallaşıyor. Doğrusu şiirde kuralların nasıl konulduğunu tam olarak bilmek ve incelemek için edebiyatçı olmayı çok arzu ederdim. ( akademik inceleyebilmek için) Edebiyatçı arkadaşlarımızın bu konuda suskun kalmamasını da bekliyorum elbette. Özellikle rahmetli babası gibi kendi de edebiyatçı olan Yavuz Doğan Kardeşimin, şiirde yıllarını harcayan ve büyük emekler veren Mustafa Ceylan ve Mehmet Nacar Ağabeyin, Muammer Akman Beyin mutlaka dinlenmesi gereken söyleyecek sözleri olmalı bu konuda.
Eğer ustaların uygulamalarını kural kabul edeceksek; ( bu şiirdeki “ ses “ kafiyesi için örneği ile )

Yağmur, duysam içimin göklerinden sesini 
Yağarsın; taşlar bile yemyeşil filizlenir 
Yıldırımlar parçalar çirkefin gövdesini ( Nurullah Genç )

Vakit sensiz geçen günün ertesi,
Sustu tüm kuşların şen şakrak sesi,
Zevk sefa mevsimi, yas neyin nesi?
Nedendir matem durup dururken? .. ( Cemal Safi )

Kaldırımlar, çilekeş yalnızların annesi 
Kaldırımlar, duyulur ses kesilince sesi, ( Necip Fazıl )

Uçtuk Mohaç ufkunda görünmek hevesiyle, 
Canlandı o meşhûr ova at kişnemesiyle! ( Yahya Kemal )
( “ ses- heves “ aynı kök olduğu için örnektir)

Dedirir: Yırtıcı, his yoksulu, sırtlan kümesi,
Varsa gelmiş, açılıp mahbesi, yâhud kafesi! ( Mehmet Akif )
( “ Ses – Kafes “ aynı kök olduğu için örnektir )

O da, Allah'ı bırakmakla olur" herzesini,
Halka iman gibi telkin ile, dinin sesini ( Mehmet Akif )

Kök kafiyenin çok önemli olmadığı hatta kural olmadığını söylemek yanlış olmaz. Bu benim içime sinmeyen bir durumdur ki, önü alınamayacak bir bozulmaya gideceğini ve çok basite alınacağını düşünüyorum.

Ne var ki, Yavuz Doğan’ın söylediği:
"bahçesine - lehçesine ve sesine" kısmında ise, kelime kökünün "bahçe ve lehçe" olmasına rağmen, üçüncü tekil şahsın özeline hitap etmesi sebebiyle ( onun bahçesi, onun lehçesi ) kökün "bahçesi - lehçesi" olarak kabul edilmesi, dolayısıyla "sesi" kelimesiyle tam kafiyeyi oluşturduğu düşüncesindeyim..” 
de bana mantıklı geliyor. Çünkü “ hece kökte aranır “ daki taassubu bozacak bir gelişme olarak görüyorum. Belki burada risk şu olabilir. Dile çok hâkim olamayanlar tarafından “ üçüncü tekil şahsın özeline hitap etmesi “ konusu nasıl anlaşılacak? 

Diğer taraftan Mustafa Ceylan Ağabeyin: “ REDİF dışındaki benzeşmeler, TEK BİR HARF veya HARFLER GRUBU da olsa KAFİYE SAYILMALIDIR. Şüphesiz KÖK kafiye en tercih edilenidir, ama, şairi ve şiiri sadece KÖK'ten kafiyeye bağlamak şiirin üretimine-şairin üretkenliğine kısıtlama getirmek demektir. ( 20 Kasım 2009 ) ” Sözüne “ şiiri, yazanlara göre dizayn etmek mi, yazanları, şiire göre dizayn etmek mi? Yani önemi nereye vermeliyiz? “ Noktasında temkinli yaklaşsam da dikkate alınmalıdır diye düşünüyorum. 

Elbette “ Fetva vermeye en cüretli olanınız, ateşe girmeye en cüretli olanınızdır. “ Hadisi önümde bir ateşten gömlek olarak hep durur. Şahsen “ budur “ demek “ böyledir “ diye hüküm koymak elbette hadsizlik olur ama, zaman zaman kullansam da kök kafiye dışındakilere çok sıcak baktığımı söyleyemeyeceğim. Şiir yazanları artırmak yerine şiirin kalitesini artırmanın daha doğru olduğunu düşünmem, ustaların her yazdığının doğru ve kural olamayacağını, kural olsa da herkesin içine sinmeyeceğini, itiraz edilmemenin çok defa “ o yazmışsa doğrudur “ ön yargısından, bazen de üzerine düşünülmemekten kaynaklandığını düşünüyorum. İki kere ikinin dört etmediği, kesin sonuçların evrensel kabul görmediği ve ittifak edilmediği alanlarda elbette çok tartışmalar olacaktır. Olmalıdır da! Ne var ki, ben doktor olmayı çok istiyorum diye Tıp Fakültesi puanlarını benim seviyeme düşürmek hatta kaldırmak sanıyorum çok akla yatkın bir davranış olmaz. Kendime göre, kapasiteme göre bir meslek seçmem de bana bir şey kaybettirmez. Yok illa doktor olacaksam kendimi ona göre hazırlamalıyım. ( bu örneğimden üniversite sınav sistemini desteklediğim de çıkarılmamalı ) 

Özellikle Edebiyat Fakülteleri başta olmak üzere bu konuya eğilmesi gerekenlerin seslerini daha çok duymak istememiz “çok şey istiyorsun “ babında değerlendirilmemeli.
1 Eylül, 15:30 · Beğen · 5
·          
Mehmet Emin Türkyılmaz ..................................

Yavuz Beyin “ ken “ eki ile biten iki kıt’a örneği bana göre de dikkat edilmesi gereken bir durumdur. Kelime tekrarlarının bile şık durmadığı, ( vurgular ve özel durumlar hâriç ) şiirin kalitesinden bir şeyler götürdüğünü düşünürsek eklerde ya da rediflerde bu tekrar bir başka sorunu da önümüze getiriyor. Ayrı kafiye aynı redif ( ya da ek) , aynı kafiye ayrı redif ( ya da ek ) konusuna nasıl bakacağız? Kural hatası mı? Şiir zafiyeti mi? ( konuşulması gereken bir konu daha)

" dile-r-ken – bil-ir-ken – gel-ir-ken " deki “ bilirken ve gelirken “ teki yarım kafiyenin “ dilerken “ ile bozulduğu konusunda da yavuz Beyle aynı görüşteyim. Zaman zaman “ kulak kafiyesi “ ( Hilmi Beyin kulakları çınlasın) i de kafiye sayılmalı görüşünü duysak da, Nurullah Genç’in geniş zaman ve çoğul ekleri ile kafiye yaptığı gazel türü bir şiiri ile karşılaşsak ( İntizar Gazeli ) ve Şahamettin Kuzucular’ın ( donanımlı bir hececidir ) “ Şiirin kafiyesi (– ar ) redifi "beni" dir. Kafiye, kimi zaman kelime kökleri(yar, bergüzar, bahar, sar...), kimi zaman geniş zaman eki, kimi zaman da –lar çoğul eki üzerinde kurulmuştur. Dikkatli bakıldığında şairin farklı anlam ve görevdeki seslerle kafiye oluşturduğunu ve kafiyede kusura düşmediği, hassasiyet gösterdiği anlaşılır. Kafiyeyi oluşturan –ar hecesini kelime olarak düşündüğümüzde utanma, mahcubiyet manası taşır. Bu bakımdan şairin bunu da göz önünde bulundurduğu düşünülebilir. “ tespitiyle “ farklı anlamdaki eklerden kafiye olur “ konusuna cevaz verse de burada kafiye olmadığını düşünenlerdenim. Mehmet Nacar Ağabeyim ve Salih Bey “ kafiye ses benzerliğidir sadece kökte aranmaz “ diyerek buna itiraz edebilir elbette. Ne var ki o zaman “ rediften kafiye olmaz “ ı kimseye anlatamayız!

“ Dilerken- bilirken- gelirken “ken” kesinlikle ayrılmalı redif sayılarak, aynı anlamda ektir. Gelir ve bilir için bakarsak “ir” eki redif olarak ayrılır, sadece “l” harfi kafiyelidir. Üçünü bir araya koyduğumuzda ne olur hala anlamış değilim, kafiye yok dediğimde bana kızan sizsiniz, kararı siz verin. “ 
diyen Afet Hanıma “ Haklısınız “ diyorum elbette. Böyle tespite kızan ( ki asla kızmam ) ben isem eğer hata etmişimdir. Ama benim kızdığım “ tek harfle yapılan kafiyeyi “ ( ki buna yarım kafiye diyoruz ) sizin kabul etmemenizdi :))) . 

Yıldız Hanımın “ dilbilgisi kuralları “ dediği “ kelime ve cümle yapısını şiirden, şiiri dilbilgisinden ne kadar ayırabiliriz? Eğer noktalama işaretleri anlamında itirazlar gelseydi bunu bir şekilde anlayabilirdik. Kafiye için kelime köklerini ve ekleri az da olsa bilmek, bunun için de biraz dilbilgisi bilmek gerekiyor galiba. 

Dilbilgisine çok vâkıf olan biri değilim ama “ Dilemek “ zaten kök olarak “ dile “ dir. ( Arapçası “ şâe “ dir.) İsim olan “ dil “ ile de “ dilmek “ deki fiil olan dil ile bana göre benzerliği ya da aynı kökten olması mümkün değildir. Dolayısıyla kök olarak aynıdır demek ve kafiye kabul etmek çok mümkün değil bana göre.

Eyvallah!
·          
Şengül Cennet geri geri ... ikileme değil mi ? ... nasıl mükerrer cinas oluyor ? ... aynı mısra içerisinde cinas olur mu ? ...
·          
Mehmet Emin Türkyılmaz Valla cinası ben icad etmedim Şengül :))) 
Benim suçum yok
·          
Yavuz Doğan Bahsettiğiniz şey ikilemedir hocam..

Ancak sizin verdiğiniz örneklerle mükerrer cinas örneği vermek gerekirse, şu an tamamen doğaçlama yapacağım şeklin incelenmesini isterim..

"Çağırın saçımı kesen şu kötü berberi beri"

"-beri beri" kısmı mükerrer cinastır..

Ya da

" Ağacı birleştirmemiş getirin dülgeri geri"

"-geri geri" mükerrer cinastır..

Örnek basit olabilir ama temeli budur..
·          
Şengül Cennet bana göre cinasın tanımı çok basit ... yazılışları aynı, anlamları farklı kelimelerin mısra sonlarında kullanılmasıdır ... Türkçe Dilbilgisi Kuralları'na göre buna EŞSESLİ kelimeler denir ... cinası sadece iki gruba ayırırm ben ... tam cinas: iki eşsesli kelimenin kullanımı ... yarım cinas ise; kelimelerden birinin diğerini kapsaması ... geri geri asla cinas değil ... ikilemedir bence ...
·          
Şengül Cennet Yavuz Bey'i görmeden yazmıştım yukarısını ... verdiği örnek çok güzel ...ama yine de aynı mısra içerisinde yan yana kelimelerdeki benzeşmeye cinas demek mantığımı zorluyor ...
·          
Mehmet Emin Türkyılmaz Sanırım bir karışıklık oldu, bu örnek bana ait değil Yavuz Bey. 
Şeyh Gâlib'in örneğidir:( ben kısalttım )

Vâiz nihânî çekmiş o hînâ-geri geri
Eyler gelüp dükâna büt-i berberî berî
Çıksa ne dem kabâ-yı hevâ-gün ile o mâh
Pür-nûr eder bu kubbe-i nîlüferi feri
1 Eylül, 16:17 · Beğen
·          
Yavuz Doğan Yok o örneği demedim hocam.. Beri beri ve Geri geri örneğinden bahsettim..
·          
Şengül Cennet az nce cinasın tarihine baktım da ... aklandınız Mehmet Emin Hocam :))
·          
Afet Kırat bu sayfadan daha çok öğreneceğimiz şey var, ne kadar istiyordum böyle bir topluluğu, hele de etkinliklerde olmalıydı. Hepinize ayrı ayrı teşekkürler dağarcığımıza kattığınız bilgiler için.
·          
Afet Kırat Yarım kafiyeyi kabul etmemek benim ne haddime Mehmet Bey ben var olduğunu söylüyorum, sadece tek sesli harften olmaz diye biliyorum. Bu arada arkadaşların yarım kafiyeyle dolu bir şiir yazmalarını kolaya kaçmak olarak görüyorum. Şiir basit olmamalı bu kadar. Evet her seferinde savundukları tek şey var, asırlardır halk şiiri böyle yazılmış, eski ozanlarımızı, âşıklarımızı küçük görüyorsun diyorlar. Benim onlara saygım sonsuzdur, imkânları dâhilinde yazmış bu günlere ulaştırmışlardır. Birçoğunun okuması yazması bile yoktu, televizyon, kitap, internet, radyo yoktu. Bu günümüze bakarsak kelime haznemizi geliştirecek çok şey var, Öz Türkçe yazalım diye gayret etsek de zorda kaldığımızda kullanabileceğimiz, Arapça, Farsça, hatta batı dillerinden dilimizde yer etmiş binlerce kelime varken hala asırlar öncesinin tekrarını yapmak ne kadar doğrudur? Koşma da yazılsa, varsağı da veya diğer türler de kafiyeleri daha zengin olsa kötü mü olur? Benim isteğim tekrardan uzak kalmak, en güzel koşmayı, güzellemeyi yazsa bu günkü ozanlar, aynı kelimelerle bir Karacoğlan’ın ününe kavuşamazlar. Ancak taklit denilebilir. Şimşekleri üstüme çekmiş olsam da düşüncem budur, bunu da açıklamak istedim. Yanlışsam cahilliğime verin.
·          
Mehmet Nacar Bu yazıyı eşref saatimde olduğum bir zamanda yazmak isterdim ama sıcağı sıcağına yazılması gerektiği kanaatindeyim. Tabi ki, yazacağım konular kendi tarzımla ve yıllardır üzerinde düşünerek sonuca vardığım kişisel düşüncelerimle ilgilidir. Herkese ayrı ayrı yanıt vermek kitap yazmayı gerektirecek. Bu nedenle genel anlamda ve bildiğim şekilde açıklamalar getirmek nistiyorum. Oflu dostumun yazısını temel almamda sakınca olmaz sanırım. Birçok kişinin konuyu anlamakta zorlanacağını veya konunun dağılacağını düşünerek akademik derinliğe ve detaylı açıklamalara da girmek istemiyorum.
Doğrudur. Cinas konusunda otorite kabul edeceğim ustamız Ekrem Yalbuz’dur. Konuya açıklık getirirse hazinemize katkı sağlar.
Aynı satır içinde peşpeşe tekrarlanan sözcüklerin mükerrer cinas olarak algılanması benim düşünceme göre tartışılması gereken bir konu. Halk ozanlığı ve halk müziği tarzı şiirlerde cinas gibi görünebilir. Kalem şairliğinde bu tür bir cinasın (cinas olarak) kullanılmaması düşüncesindeyim. Nasıl ki, bir dörtlüğün 1.2.3. satırları arasında değil de satırların kendi içinde kafiyeli olması satırlar arasında kafiyeli olmaması o şiiri kafiyeli yapamıyorsa, 1.2.3. satırlarda kullanılmayan, sadece bir satır içinde tekrarlanan sözcüklerin de cinas olmaması gerekir diye düşünüyorum. Geçmişteki şairlerden verilen örnekler o şairlerin cinas konusunda yeterli oldukları anlamına gelir mi, bilemiyorum. Bunlar benim görüşüme göre cinas değil, sadece tekrardır.
Bu konuda en doğru sözü Sayın Ekrem Yalbuz’un söyleyeceğine inanıyorum.
·          
Mehmet Nacar Kafiye konusunda;
Bu konuda kendim uyguladığım bir yöntemi öncelikle belirteyim. Bence kafiyelerin bütünlük taşıyan sözcüklerden değil de, heceler üretilmesi gerekir.
Kafiyelerin sadece bir tek sözcükten üretilir diye bir kural yoktur. Bir satırdaki birkaç heceli kafiye alt satırdaki iki ayrı sözcükle de tamamlanabilir ki, bunu ben şiirlerimde çok uyguladığımı sanıyor ve Yıldız Hanımın açıklamasına katılıyorum.
Hakareti eklerken sevdanın lehçesine,
Kulağın tıkalıydı kalbimin ah sesine.
Taç Mahal inşa edip gönlünün bahçesine,
İçinde aşka mezar kazan sen değil miydin?
İlk satırdaki kafiye dörtlükteki 11-12-13-14. Hecelere dağılmış.

11---12---13---14
Leh--çe—si----ne
Ah---se---si----ne
Bah--çe--si----ne
Burada 11 ve 12 numaralı hecelerin kafiye özelliği taşıdığı kanaatindeyim. Ah ile sesi sözlerinin ayrı olması ah sözünü kafiye sınırı dışında bırakmaz.
·          
Mehmet Nacar Dilerken—bilirken—gelirken
Burada kafiyeler kökten öretilmiştir. Dilemek fiili dil sözcüğünden üretilmiştir.Gelir ve bilir sözleri de gel ve bil sözlerinden üretilmiştir. Bu nedenle kök sözcükler DİL—GEL—BİL—olarak kabul görmelidir. Tabi ki böyle düşündüğümüzde kurallara uygun kafiyeler olduğu ortaya çıkmakta. Dörtlükteki iki adet ‘’lirken’’ ekleri rediftir. Ancak dilerken sözünün erken ekindeki ‘’e’’ harfini redif hatasıdır diye düşünmekteyim.
Güçlü veya zayıf kafiye sözleri net ortamında yaygın. Kafiyeler şiirle bütünlük sağlıyorsa, derinliği varsa, anlamda kusur yaratmıyorsa güçlü veya zayıf diye ayrılması bence doğru değil. Ancak kafiye çeşitleri arasındaki sınıflandırmasına ve bulunduğu yere bakılabilir.
·          
Mehmet Nacar İki dörtlükte ‘’ken’’ eklerinin tekrarlanması şiire zafiyet kazandırır mı, kazandırmaz mı? Bu konu net ortamında beni çok rahatsız eden bir konudur. Yani şiirde tekrarların öncelikle eleştyirilmesi. Önce bazı örnekler vermek isterim.
‘’Beni bende demen bende değilim,
Bir ben vardır bende benden içeri’’ (Y.E.)
Bu iki satırda kaç tane tekrar vardır? Bir başka örnek..;
Ne hasta bekler sabahı,
Ne taze ölüyü mezar,
Ne de şeytan bir günahı,
Seni beklediğim kadar… (N.F.K.)
Verdiğim örneklerdeki tekrarlar şiiri bozmuş, kalitesini düşürmüş mü acaba?
Diyorum ki; Şiirde boşluk doldurmak için lüzumsuz ve anlamsız tekrarlar olmaz, şiiri bozar ama gerekli ve yerinde olan tekrarlar şiiri güzelleştirir. Verdiğim örneklerin ne kadar ünlü olduğunu biliyorsunuz. Tekrarlar konusunda üstteki gibi binlerce örnek bulmak mümkündür.
Yazdıklarımda eksikler olabilir, yanlışlar olabilir, yanlış gibi görünen doğrular da olabilir:)))
Selam ve saygılar efendim.
·          
Şengül Cennet Mehmet Nacar üstadın yorumlarından ve bilgilerinden faydalanmak büyük onur ve şans ... ama bir konuya katılmıyorum affınıza sığınarak ... dile(mek) dil(gönül) sözcüğünden türemiştir ve ayrı bir kelime hail almıştır ... burada ''dilerken'' kelimesinin kökü ''dilemek'' ten ''dile''dir ... örneğin; gözünden ve gözcüden kelimeleri arasında kafiye yoktur ... çünkü birinin kökü ''göz'' diğerinin ise ''gözcü''dür ...
·          
Şengül Cennet lehçesine - bahçesine - ah sesine kelimelerinin kafiye oluşturma kuralını da şöyle biliyorum ... lehçesi ve bahçesi aynı türden kafiyeler içerdiği için tek kelime sayılıyor ve a/ehçesine kısmına, ''ah sesine'' nin -esi-ne (-esi ) zengin kafiye sayılarak uyuyor ... fakat şahıs eklerini (onun ses/i-onun bahçe/s/i-onun lehçe/s/i)kafiyeden sayanlar için ... kök kafiye için geçerli değil bu elbette ...
1 Eylül, 23:09 · Beğen
·          
Mehmet Nacar :)))) Göz ve gözcü...
Gözcü sözü göz sözünden üretilmiş bir kelime değil mi? 
Her görüşe saygı duymak gerekir. Ben bu üç sözcükte yalnızca si eklerinin redif geri kalan tarafın kafiye olduğunda ısrarlıyım.
Bahçe--si
Lehçe-si
Ah se-si
Tire ile ayırdığım eklerden geri kalan kısımlar kendi başına anlamı olan ve hiç ek almamış bölümlerdir. Ek almamış bölümleri bir bütün olarak görmemiz gerekir.Bu nedenle ''esi'' olarak bölmemiz doğru değildir....
Sesi sözcüğünün aslı dilbilgisi kurallarına göre sessi olmalıdır ama konuşma dilimizde sesi olarak söylendiğinden yazı dilinde de aynı şekilde yazılmaktadır. SesSİZ derken neden sesİZ demiyoruz... Bunlar üzerinde uzun zaman tartışılması gereken konular. Dilbilgisi uzmanlarının devreye girmesi gerekir.Bazı eklerde iki adet S yan yana geldiğinde birisi kullanılmamakta. Ancak yok saymamız doğru olur mu? Buna ancak dil bilginleri karar verebilir.
·          
Şengül Cennet Sayın Hocam ... sizin dediğinize göre; es-kafes-nefes- gibi kelimeleri de essi-nefessi-kafessi diye söylememiz gerekir o vakit ... buradaki (-siz) olumsuzluk ekidir ... kelimenin sonunda ''s'' harfinin oluşu tesadüftür ...
·          
Şengül Cennet '' Tire ile ayırdığım eklerden geri kalan kısımlar kendi başına anlamı olan ve hiç ek almamış bölümlerdir.'' diyorsunuz ... ''ah se-'' nin anlamını buyurur musunuz lütfen ?
·          
Mehmet Nacar Burada bir ayırma hatası dikkatimden kaçmış olmalı dikkat ettinizse sesi değil sessi olması gerektiğini ancak konuşma dilimizde sesi olarak söylendiğinden yazıya da bu şekilde geçtiğini açıklamıştım ah se değil ah ses olacaktı.
Buradaki açıklamaları okuduğumda yöntem ve görüş farklılıklarımız olduğunu görmekteyim. Tabi ki sizler bildiğiniz doğrularda devam edersiniz. Sayın Oflu'nun yazısında adım geçtiği için bu açıklamalara dahil. Sizlere başarılar ve saygılar...
·          
Şengül Cennet biz burada yalnızca şiirleri değil birbirimizi de irdeliyoruz Sayın Hocam ... çünkü temel amacımız şiir ... aklımdakini soruyorum-sorguluyorum ben sadece ... yanlış da olabilirim elbet ... ama benim buradaki sıfatım ''öğretici'' değil ''öğrenci'' ... sizlerden ne kaparsak kârdır bize ... başımızda kalın lütfen ... sürç-i lisan ettimse affola ...
·          
Mecit Aktürk Bu yorumlari ve siirle ilgili bilgileri okuduktan sonra, Mehmet Emin Türkyilmaz beye bir kez daha tesekkür etme ihtiyaci hissettim. Cok önemli bir eksigi dolduracagina ve cok sayida siirseverin bilgi edinmesine vesile olacagi daha simdiden anlasilan böyle bir calismanin öncülügünü yapmasi, hayli yorucu ve vakit alici olan böyle bir sorumlulugun öncülügünü yapmasi takdîre sayan bir durum. Mehmet Nacar hocamiz basta olmak üzere, bilgileriyle katki sunan tüm grup üyelerine de ayrica tesekkür ederim. Daha önce dile getirilen hakli bir temenniyi tekrar etmekte fayda var sanirim;" Bana göre", "bence" diye söze baslayan ifadeler yerine, sözü, üzerinde konusulan konu hakkinda kesin veya kesine yakin bilgi ve fikir sahibi üstadlarimiza, hocalarimiza birakirsak, vaktimizi daha tasarruflu kullanmis, fikir kargasasini ve bilgi eksikligini önlemis oluruz, diye düsünüyorum. Sürc-ü lisan ettiysek affola efendim. Selam ve SAYGILARIMLA...
·          
Mehmet Nacar Buradayım Şengül Hanım. O kadar alıngan değilim. İzlemeye devam edeceğim. Karşılıklı bilgi paylaşıyoruz. O kadar...
·          
Şengül Cennet ama benim anlatmak istediğim şu: ''bence'' diye yaptığımız yorumlar zaten bizim doğru bildiklerimiz ... yanlış olduğunu düşünsek zaten susarız ... sözümü yineliyorum; ben kendi adıma, burada öğrenciyim ... sormadan öğrenilmez ... yanlışı sunmadan doğru bilinmez ... Mecit Bey'in sözlerine göre hareket edeceksek hiç yorum yapmamamız gerekir ... ... ben bilgilerimin yanlış olduğunu görünce mahcup olma yerine seviniyorum ... en kalıcı öğrenmeler yanlışlardan alınan dersle çıkar çünkü ... sonuçta son sözün büyüklerimize ait olduğunu düşünerek konuşuyoruz ...
·          
Mustafa Ceylan CİNAS konusunu ustam, pirim,ağabeyim EKREM YALBUZ(Aşık CİNASÎ)ye bırakarak KAFİYE KONUSUNDA bir kaç cümle de ben ilâve etmek isterim. eSKİLERİN SENELERCE kulak kafiyesi Mİ göz kafiyesi mi DİYE TARTIŞTIKLARI ve bir türlü çözüme kavuşturamadıkları bir konudur bu tartışılan da. Biz, şahsen ben, genç arkadaşlara, heceye yeni başlayanlara KÖK-EK meselesini anlatıp, dikkat etmesini tavsiye edip kenara çekiliyorum. Şiir ve özellikle kafiye TAMAMİYLE SES'tir. Ses, kelimelerin kulakta yansıması, akışıdır. BANA GÖRE, HER KELİMENİN BİR AĞIRLIK MERKEZİ VARDIR. Çoğunlukla kelimenin içinde, ortalarda bir yerdedir o harf. Bazen TEK HARFTİR, BAZEN DE İKİ HARF'ten de meydana gelebilir. AĞIRLIK MERKEZİ... Evet, KAFİYEYİ KAFİYE YAPAN da o AĞIRLIK merkezi-noktası olan HARF veya harf grubudur. Örnek verelim :
·          
Mustafa Ceylan örnek: bahçesi-lehçesi /// BURADA AĞIRLIK MERKEZİ OLARAK, KULAĞA GELEN SES, iki harften oluşmaktadır. H ve Ç sesi... Baskın ses Ç, arkada kalan, pes ses H... Bir başka örnek verelim: BAKTIM/YAKTIM/TAKTIM kafiyelerinin ağırlık merkezi K ve T harfleridir. Burada TIM 'ı REDİF -ek -kabul edecek olur isek, kafiyemiz K sesindedir. Fakat, BAKTIM ile ÇALIŞTIM kelimeleri aynı redif(TIM)ekiyle bittiği halde kelimelerin ağırlık merkezlerinde ORTAK HARF olmadığından KAFİYE TEŞKİL ETMEZLER...Şu halde kelimenin yapısında kelimeyi oluşturan harfler ve o harflerin seslerinde bir MERKEZ-BİR NOKTA-BİR AĞIRLIK MERKEZİ VAR Kİ, işte kelimeleri KAFİYE yapan da o nokta, o ağırlık merkezidir. Güzel dilimiz Türkçe' nin bize sunduğu zenginlikler o kadar fazla ki, bu zenginlikleri kullanan biz şairler, hepimiz BİRER KELİME KUYUMCUSU OLMAYA MECBURUZ. ŞİİRİ CİDDİYE ALMAYANLARLA ŞİİR, RESMEN DALGA GEÇER. VE maalesef İNTERNET AĞZINA KADAR ÖLÜ DOĞMUŞ ŞİİRLER VE daha ADIM ATMADAN doğarken ölmüş ŞİİRLERLE DOLUUDUR. İLLA kafiye yapayım diye, sırtına alldığı kafiye sepetine HAM HAYALLERİNİ RASTGELESİYE DOLDURUP, KAFİYLERİ UYUMU AMA İÇİNDE ŞİİR NAMINA HİÇ BİR ŞEY BULUNMAYAN VE HEPSİ BİRBİRİNİ TEKRAR EDEN, taklit eden, KARACOĞLANDAN kafiyeler, Köroğlundan uyaklar aşırmasyonuyla dolu bir sürü plastik-kabuk manzumeler bulunmaktadır. şARKILARI, TÜRKÜLERİ düşünmüşümdür hep. Bedri rahmi Eyüboğlu diyor ya, bir ANADOLU TÜRKÜSÜ DUYDUĞUMDA ŞAİRLİĞİMDEN UTANIRIM diye, meğer ben neler yazmışım neler? 4 kıta şiirimin her kafiyesi baştan sona YOR_YOR_YOR_YOR veya mmmmmm ya da rrrrrrrrrrrr, vb diye biten, SES YIĞINLARI-VURUNTULAR VE MAALESEF SESİN FLAMBAJ-yani bükülüşleriyle dopdolu MANZUMELERİ şiir sanmışım. Çelik çomak oynamaktan veya kardan ev yapmaya benzermiş şiirimde farkında değilmişim. Günümüz HECECİLERİNİN maalesef en büyük hastalığıdır KAFİYE... Tamam, KAFİYE OLMALI kabul, amma, sırf KAFİYE YAPMAK ADINA şiir de heba edilmemeli, harcanmamalı. KAFİYE BİR ARAÇTIR-BİR VASITADIR. ÖLÇÜ DE UYAK DA VASITADIR. Siz o VASITALARLA hangi yolcularla, kaç kilometre hızla nereye gitmektesiniz? Ona bakalım. Vasıtaya bakın, benim şiir vasıtamın bunca sene KAFİYE upruna, PARMAKLAYIN HESABI TUTTURMAK uğruna lastiklerinin, farlarının patlak olduğunu, şiirimin başı ile sonu arasında bağ olmadığını, direksiyonumun kırık, şoförümün de sarhoş olduğunu nice sonra farkettim. Oturup yazdıklarımı mengenete koyup çoğunu yaktım, yeniden dizayn etmeye çalıştım.
·          
Mustafa Ceylan KAFİYE, bence A herfinin üzerine çoktan şapka(^^)koydu da, biz farkında değiliz. Bundan ne kadar zaman önceydi Koca Yunus ve Fuzuli bile, KAFİYENİN tutup kulağından, MISRANIN ORTASINA nasıl yerleştirmişler? o ne muhteşem güzelliktir ki, kaç asırdır söylenir? Bi mi, ben mi, hal3a mısra sonunda ÇAKILI KALMIŞ ve a harfinin üstüne kelimenin kendi koyduğu ŞAPKAYI-YETERRRRRRRR deyişini-KÂFİ deyişini duyamayan sağır, gözü kör ve topal şairmişim de kendimi görememişim bir boy aynasında. Şimdiye bakın hele, YAŞA VAROL, YÜREĞNE SAĞLIK...OH NE AL NE ALÂ...Etkilenmesin diye başkasının şiirini okumazmış aslanım ve o sadece duygularını yazıyormuş, bana neymiş şiirdeki sanat, imlâ, bağ,vb... YÜREĞİNE SAĞLIK AH GÜLÜM AHHHH!!!!Kafiye, aslında çoktaaannn bize KÂFİ dedi de duyamadık. Ya MISRA BAŞI KAFİYELERE ne dersiniz. Orta Asya'da atalar mezar taşlarında çıkan şiirlerde ve Anadolu ozanlarının cönklerindeki MISRA BAŞI KAFİLEREİNE.... Kelime-kafiye ha? Evet... O zaman ARUZ da nasıl SES meselesi varsa, HECE DE DE O SES MESLESİ OLMALIDIR. HA BASKIN OLARAK-HA MUTLAKA DEĞİL TABİİKİ, OLMALIDIR. Şimdi, dev bir adam vardı tanıdğım, iri yarı, kocaman parmaklı bir adam. Mafia kılıklı derdi herkes ona, biraz da korkardık. Günlerden bir gün o dev adam yanıma geldi ve bana (Mıstafa abiii)diye üç yaşında bir çocuk sesi ile seslenmez mi? Gülmekten karnım yarılacaktı. O CÜSSEDEN BİR ÇOCUK SESİ ÇIKSIN HA? olamazzzzzzz dedim. Şimdi AĞRI dağının karı-bulutu-yağmuru ile bizim köyün ordaki yassı tepenin karı-bulutu bir mi? O zaman her dağın, her ŞİİRİN yani, bir sesi vardır, o ses de kelimelerde gizlidir. Kafiyenin tam içinde bağdaş kurup oturmuştur. O sestir KAFİYE olan...Alın YEL kelimesini (Y-E-L) harflerini kulak terazisinde tartın. Sonra alın (TUFAN)kelimesini (T-U-F-A-N)harflerini tartın bakalım. hangisi daha ağır? Elbette tufan kelimesi, öyle değil mi? Bakın NECİP FAZIL KISAKÜREK ile NAZIM HİKMET'in şiirdeki başarısı işte SESİN-KELİMELERDEKİ HARFLERİN AĞIRLIĞINI iyi ayarlamalarındandır. Dağına göre kar meselesi yani. YAĞMURUN yağışını okuyana hissettirme meselesidir. Şiirde budur zaten...KAFİYEN topalsa, at o şiiri çöpe arkadaş. kAFİYE TEŞKİL eden kelimelerin AĞIRLIĞINA ve AĞIRLIK MERKEZİNE bakmalısın. ...şİMDİLİK İÇİMİ DÖKTÜM SİZLERE, bu konuda söylenecek çok söz var daha... Hepinize Antalya'dan selamlar, saygılar... Bu şairin ŞİİRİ ve ŞİİRLERİNİN RUH KÖKÜ hakkında yakında bir ANALİZ yayınlayacağımdan, şimdilik bu şiirde teşekkürlerimi sunarak yetiniyorum, başarılarının devamını diliyorum, hece şiirinin yıldızı olmasını arzuluyorum Yıldız kardeşimizin... Selamlar, saygılar tekrar...
·          
Emine Uysal Mustafa Hocam, yazdıklarınızı dikkatle okudum ve yazacak olduğunuz yazıyı sabırsızlıkla bekleyeceğim. Siz, ustalarımızdan öğreneceğimiz çok şey var.
·          
Esat Anık Tebrikler Mustafa Bey... Bu tebrik; emeğinizden, araştırmanıza; gayretinizden, sabrınıza; şiire verdiğiniz değerden, şiirlerinize kadardır. Allah Yâr ve yardımcınız olsun. Selam ve sevgilerimle...
·          
Mehmet Emin Türkyılmaz İlerideki günlerde inşallah çok daha farklı sesler, farklı katılımlar, farklı tartışmalar ve fikir alışverişlerinin olacağının işaretidir bugün buradakiler. 
Şiiri konuşmak bugün için yazmaktan çok daha önemlidir demekteki amaç, yapacağımız bir şeyi bilinçli yapabilmek; hata ve yanlış da yapılsa o hatanın farkına varabilme, fikirlere açık olabilme, olumsuz eleştirileri kan davasına dönüştürmeme ve ortak paydaya şiiri özde değil sözde koyabilme yeteneğini geliştirmek adınadır. 

Şiir bir gönül işidir. Burada görüş açıklayan, zaman ayıran, tâkip eden ve birilerinin istifade etmesi ve şiirin boynunun bükülmemesi adına gayret gösterenlerin maddi ya da manevi anlamda bir menfaat ve beklenti gözetmediği gibi işlerinden, dinlenme vakitlerinden belki yakınlarına ayırmaları gereken zamandan tasarruf ederek ( çalarak ) bu özveriyi göstermelerini küçümsemek ya da dikkate almamak âdil bir davranış olmaz galiba. 

Zaman zaman bazı ustalarımızı konuşturmak, birikimlerini dökmelerine vesile olmak için onları kızdırmak hatta tahrik etmek gerekir. ( Elbette usûlünce ) Ki bunu çok iyi yapanların aramızda olduğunu biliyorum :))
Yok öyle bildiklerini öbür tarafa götürmek birileri ile paylaşmadan!
………
Yarınlar bugünden daha iyi olacak inşallah.
Bütün katılımcılara iştiraklerinden, Yıldız Hanıma da sabrından ve anlayışından dolayı teşekkür ediyorum.
·          
Ekrem Yalbuz .
Herkese selâm.

Herkese merhaba.

Bıçağın sadece cinayetlerde kullanılmadığını, neşter olarak da kullanıldığını gösteren facedeki bu oluşumu sağlayan, katılan, emek ve katkı veren, soruları ve cevapları ile müşküllerini ve malûmatlarını paylaşan herkese selâm olsun.

Son asrın büyük âlimi (Rah.A.) mealen diyor ki: Kur’an’da anlayamadığınız, çözemediğiniz, içinden çıkamadığınız bir ifade görürseniz, o ayetin biraz üst taraflarına ve takip eden ayetlere bakınız. Mutlaka sizin anlamanıza yardım edecek bir ibare ve bir ipucu vardır.

Bu sayfada önce güzel bir şiir okuduk. Hemen altında bilhassa bakmamız, görüş belirtmemiz için iki dörtlük vitrine çıkarıldı. O dörtlükler üstüne görüşlerimi açıklamağa hazırlanırken çok daha ilginç ve önemli soruların geldiğini gördüm.

Tamam, buna da cevap vermeliyim derken hemen altında mükemmel bir cevapla karşılaştım. Her sayfa çevirişimde bu durum devam etti.

Ömür sermayelerini bu uğurda tüketmiş, onlarca eserle edebiyat alanında saygın yerini almış bu ustalarımızın ve hocalarımızın sözlerinin üstüne söz söylenmez diye düşündüm.

Gel gör ki; çok candan sevdiğim dostlarım; (Bundan böyle bu sayfada yer alan herkes- sahte nick kullanmazsa, ismiyle- resmiyle aramızda bulunursa can dostumuzdur. Kardeşimizdir.) bilhassa isim vererek görüş belirtmemizi istemişler. Söyleyeceklerim, söylenenlerin tekrarından öteye geçmeyecekse de talebi emir telâkki ederek yorumlardaki sıra ile kısa kısa kanaatlerimi paylaşmağa çalışacağım.
·          
Ekrem Yalbuz .
1.( Lehçesine- sesine- bahçesine) kelimelerinde önemli sayılabilecek bir ahenk ve uyak vardır. 

Redif: yapısı ve görevi aynı olan eklerdir. Yukarıda sadece ( LehçeSİNE, bahçeSİNE) kelimeleri kullanılmış olsaydı (SİNE) ler redir olacaktı. Oysa orada bir de “sesine” var. Üç kelimeyi harmanladığımız zaman yapısı ve görevi aynı olan (İNE) lerin redif olduğunu görürüz. Bu takdirde (bahçeSine, lehçeSine) deki S ler kaynaştırma harfi olur. Redifleri atarsak LEHÇESİ- SESİ- BAHÇESİ- ile uyaklı olduğunu görürüz.

2. (Dilerken- bilirken- gelirken) kelimelerinde zayıf da olsa L-R sesleri ile uyak vardır. 
Malûm olduğu üzere şiir, sadece kurallı kelimeler yığını değil. Şiir, aşktır. Şiirde imlâyı, bir işareti ve bir harfi bile çok önemserim. Ancak duygunun, söz güzelliğinin ve anlam derinliğinin uyak hatrına, feda ve heba edilmesine karşıyım.

3. (Lehçesine- sesine- bahçesine) de hiçbir cinas yoktur.

4. Cinas; tunç uyağın da ötesinde kâmil bir uyak çeşidi ve bir edebî sanattır. 
Basit tanımı ile “yazılışları aynı, anlamları farklı kelimeler” den ibaret de değildir. Cinasın onlarca türü, tanımı ve alt başlığı vardır.

5. Mükerrer cinas; bir ikileme değil bir cinas türüdür. Sondaki kelimenin bir parçası tekrar ettiğinden “mükerrer” denmiştir. Bilinen en güzel örnek, Şeyh Galib’e aittir. Fakirden bir örnek:

RUHUN AYNASI (Mükerrer Cinas)

Kişinin cemali ruhun aynası
Asla gizleyemez münkiri kiri

Kötünün belâsı yeter kendine
Hiç ihbar etmesin muhbiri biri.

Uzatır boynunu eğer kafayı
Düşürse elinden hançeri çeri.

Biçare dolanır eli boş döner
Ayağa çektirir serseri seri

Tabip olmayana yaran elletme
Yarayı kan boyar neşteri teri.
Ekrem Yalbuz
·          
Ekrem Yalbuz .
6. Cinasın illa da dize sonlarında bulunması gerekmez. Bir dizede de cinas yapılabilir.
“Nice bin dalgalı TEKBİR oluyor TEK BİR ses.” Y. Kemal

7. Bu alanda önemli sayılabilecek bir süre mesai harcamış birisi olarak eski şairlerimizin kullandığı, geliştirdiği, tasnife tabi tuttuğu bazı cinas türlerinin günümüz alfabesi ve günümüz Türkçesi ile cinas kabul edilmemesi gerektiği kanaatindeyim. Çok kısaca bir iki örnek:

Cinas-ı merfû’: (SEMADA- şemSE MÂDA) Kelimenin bir parçasını başka bir kelime ile birleştirmek ya da küçük kelimenin, diğer büyük kelime içinde bulunması (tunç uyak) ne kadar cinas olabilir ki…

Cinas- mutarraf: (cem- Acem) - (dem âdem)- 

Cinas-ı müşevveş: Uyuşmayan harfin kelime ortasında bulunması. ( dil- dîl),(cem- câm) , (der- dâr), dür- dûr) gibi. Bu durum, Arap Alfabesinde hemze ve harekelerden dolayı belki bir sanat olarak kabul edilebilir. Ama günümüz Türkçesinde asla cinas sayılmamalı. 

Cinas-ı Müzeyyel: Sayıca uyuşmayan harfin kelime sonunda bulunması. (göz- göze, od- oda, ağ- ağu, dîvan- divâne).

Cinas-ı Lahik: (Mârân- yârân) 

Cinas-ı muzari: (mâr- mûr) 

Cinas-ı muharref: Yalnız sessizlerde beraberlik, seslilerde (harekelerde) ayrılık bulunan cinaslılar. (nakl- nukl, verd- vird, cennet- cinnet) 

Bu tanımlar ve tasnifler elbette değerlidir. Her biri binlerce emeğin ve alın terinin sonunda ortaya çıkmıştır. Her birinin yüzlerce güzel örneği vardır.

Günümüzde demiri kızdırıp örsün üzerinde nal- mıh yapmıyoruz. Biz’i elimize alıp çarık dikmiyoruz. Dört tahtayı yan yana getirip su “küze”si çakmıyoruz. Yünü Halaçların elinden geçirip keçe yapmıyoruz. Gün geçti, devran döndü. Onların hiç birisini inkâr etmemekle beraber artık hiç birisini kullanmıyoruz. O zanaatları zorla yaşatsak bile gerekliliğini ve ciddi bir izahını yapamayız.

Edebî sanatları ve pek çok edebî ürünü de böyle görüyorum. Buradaki inatlaşma ve direnmenin de, ölünün kırık kolunu alçıya almaktan başka bir şey olamayacağını düşünüyorum.

Tanıdığım, sevdiğim, saydığım pek çok kadim dostumun arasında olmaktan bahtiyarım.

Tekrar herkese selâmlar ve saygılar.
·          
Ekrem Yalbuz .
Tekrar merhaba.
Bir konuyu atlamışım. İzninizle yeniden değinmek istiyorum
(geri geri) böyle kullanırsa aynı sözün tekrarı ile elbette ikileme olur.
Fakat şairin (Şeyh Gâlib) orada kullandığı söz:
(Vâiz nihâni çekmiş o hinâ-geri geri) şeklindedir. 
Kelimenin kökü hinâger’dir. İsmin –i halinde, hinâgeri olarak kullanılmıştır.
Hinâger; şarkıcı, şarkı söyleyen anlamındadır. İmlâ gereği (hinâ-geri) olarak yazılmıştır.
Hinâgerin (şarkıcının) geri çekildiğinden söz edilmektedir.
“Cinas-ı mükerrer” denilen bu edebî sanatın yaşatılması, yeni örneklerle desteklenmesi gerekir diye düşünüyorum.
·          
Yıldız Toksöz Ustaların her sözünün ufkumuzu açacağı bilincinde biri olarak, biz hece yazmaya çalışanlara ışık tutarak yol gösterdiğiniz için çok teşekkür ederim.Ustalarımı, hocalarımı ve şiir dostlarımı saygıyla selamlıyorum. Her biri altın değerindeki açıklamalarınızı bundan sonraki şiirlerimde uygulayacağımdan emin olabilirsiniz.En güzele doğru yol almak dileğimle...
·          
Yıldız Toksöz ve tabi Değerli Ceylan hocam analizinizi merakla bekliyorum. Emekleriniz ve vakit ayırdığınız için teşekkürler,saygılar.
·          
Melahat Demir Değerli Üstadım,değerli Öğretmenim,
Hoş geldiniz,sefâlar getirdiniz.Gelişiniz bayram oldu.
Antoloji'de sizin yorumlarınızı okuyup faydalanıyorduk,zamanla bulunduğumuz grupta bu hareket sona erince engin bakış açınıza hasret kaldık.Sayın Mehmet Türkyılmaz Hocamıza teşekkür ediyorum.
İyi ki böyle bir grup kurdu ve neticede sizi gördük.Vakit ayırıp bizi aydınlattığınız için çok teşekkür ediyorum.Râbbim yâr ve yardımcınız olsun.
Sonsuz selam ve hürmetlerimle.....
·          
Emine Uysal Sayın Ekrem Yalbuz hocam, değerli açıklamalarınız için çok teşekkür ederim. Hoş geldiniz hocam. Vaktimiz elverdikçe görüşlerinizden faydalanacağız inşallah.
·          
Mecit Aktürk Okudukca ve ögrendikce ögrenci SIRALARINDAKi yerimden hic kalkamayacakmis gibi bir his var icimde :) Ekrem Yalbuz hocamiza da faydali bilgileri degerli fikirleri icin saygi ve hürmetlerimi sunuyorum. Selam ve DUA ile...


 







Yorumlar
Henüz yapılmış yorum yok




Yorum Yapın

Ad Soyad: Yorumunuz:
E-posta:
Tarih:
2.5.2024 05:44:46
 


 
 

 
 

 
 
 
 
 
 




Bu site Kişisel Yazar Web Tasarım projesi ile oluşturulmuştur.