Şiir ve Anlam / Nurullah Ataç
Şiir ve
Anlam
Şiir üzerine tartışmalar, çekişmeler sürüp gidiyor. Bir bakımdan iyi bir
şey; doğru, yanlış, hepsi de ilgiye değer birtakım düşünceler üzerinde
durmamıza, kendimizin hangi yandan olduğumuzu, ne demek istediğimizi daha
açıkça anlayıp anlatmağa çalışmamıza sebep oluyor.
Bir bakımdan araştırmamız ne olduğumuzu
bilmediğimizden gelmez mi? İyice bilseydik, şiir dediğimiz zaman hepimizin
anladığı birşey olsaydı bu kadar çekişmezdik. Hattâ kendimizce şiirin ne
olduğunu iyi bilsek gene bu kadar çekişmeyiz: karşımızdakilerin araştırdıkları
bizim anladığımızdan büsbütün başka bir şeydir der geçeriz. Şiiri sevmiyoruz
demiyorum; seviyoruz, ama sevdiğimizin ne olduğunu pek bilmiyoruz. Şiiri
seviyoruz; ama niçin sevdiğimizi söylemek, sevgimize sanki bir özür bulmak
istiyoruz. "Şiiri seviyorum da onun için seviyorum" deyip
kesemiyoruz. Montaigne: "Ben onu severdim, çünkü o o idi, ben de
bendim" der... Biz şiiri öyle sevmiyoruz.
Doğrusu bu tartışmalarda bir kavga havası var:
her söyleyen karşısındakileri yermek, kötülemek, dediklerini ille bozmak; hattâ
anlamamak istiyor. Şiir sözü üzerinde anlaşamadığımız gibi tartışmaya karışılan
öteki sözler üzerinde de, meselâ mana sözü üzerinde de anlaşamıyoruz. Mânâ ne
demektir? Onu bir çözümlemeğe, açıklamağa çalışmalıyız.
Mâna bize bir şey anlatır, bir haber verir:
"Her kişi ölümlüdür" deyince karşımızdakine anlatmak istediğimiz bir
düşüncemiz vardır. Karşımızdaki bizim dilimizi bilmiyorsa tercüme ederiz, hattâ
işaretlerle anlatmağa çalışırız. Bir sözün mânasını anladıktan sonra artık o
sözü unutsak da olur, biz başka türlü de onu anlatabiliriz. Ama sanat
eserindeki mâna o eserde büründüğü şekilden başka hiç bir şeyle, hiç bir sözle
anlatılamaz. Belki bir şiiri, herhangi bir sanat eserini mânası için, yani bize
duyurduğu, bize düşündürdüğü şey için seviyoruz; ancak onun bize duyurduğu,
düşündürdüğü şeyi yalnız kendisi duyurtabilir, yalnız kendisi düşündürebilir.
Bir bestenin mânası yok mudur? Vardır: bir
bestenin mânası, siz o besteyi dinlerken duyduğunuz, düşündüğünüz şeydir,
şeylerdir. Ama o besteyi dinlerken duyduğunuz, düşündüğünüz şeyleri sözle
anlatamazsınız. Çözümlemeğe, uzun uzadıya açıklamağa çalışırsınız, gene de
bilirsiniz ki bütün söyliyecekleriniz o bestenin asıl mânası değil, asıl mânasının
çevresinde dolaşan, onunla birleşemeyen birtakım sözlerdir. Tatyos Efendi'nin
"kürdili hüseyni saz semaisi"ne bayılırım,ne zaman dinlesem içimde
birçok duygular, mânalar uyanır, belirir; ama o bestenin bir mânası, yâni
tercüme edilecek, başka türlü de anlatılabilecek bir mânası var mıdır?
Şiiri, herhangi bir sanat eserini belki mânası
için seviyoruz; belki bizim şekil dediğimiz mânadan başka bir şey değildir, ama
o mâna, sanat eserinin sanat mânası, bizim her gün kullandığımız mâna sözünden
büsbütün başkadır.
Geçenlerde Nedimi in: "Bir nim neşe say bu
cihanın baharını - Bir sagar-i keşîdeye tut Ialezarını" beytini anmış,
"Bu dünyanın baharını bir yan neşe say; lâleliğini çekilmiş, içilmiş bir
kadeh şaraba müsavi bil" sözünün o beyitle bir ilişiği olmadığını
söylemiştim. Gene de ikisi arasında bir benzerlik bulamıyorum... Evet, ikisi de
bir mânada; ama mânanın şu her gün kullandığımız mânasında bir mânada. Nedimin
beytini okuyunca biz onları mı duyuyor, onları mı düşünüyoruz? Ben o beyitte
eşsiz bir hüzün seziyorum: hüzünle karışık bir hazseverlik. İçinde hem hüzün
var, hem haz var. Ama doğrusunu isterseniz hüzünle kanşık hazseverlik dediğim
zaman o beytin mânasını bozduğumu, yani benim ondan duyduğumu, anladığımı
anlatamadığımı seziyorum. Tıpkı bir besteden anladığım mâna gibi. Nedimin o
beytini sevenler belki benim sevdiğim gibi sevmiyor, belki onlar o beyti
duyunca büsbütün başka şeyler duyuyor. Olabilir. Ama şundan eminim: hiçbiri, o
beyti gerçekten sevenlerin hiç biri, onu okurken, dinlerken, Abdülbaki
Gölpınarlı'nın tercümesindeki mânayı anlamıyor, onu duymuyorlar. O beyit bize,
tercüme edilebilecek mânasıyle değil, ahengiyle, sözlerinin yan yana
gelmesinden çıkan üstün bir mâna ile bir şeyler anlatıp bir şeyler duyuruyor.
Şiir değeri bizce işte o halindedir.
Benim' duyduğum anladığımla sizin duyup
anladığınız büsbütün başka olabilir dedim. Evet, ben o şiirden bir hüzün
duyuyorum diye ille sizin de duymanız gerekmez. Belki sizce o beyit yalnız
baharı anlatıyordur, belki yalnız hazzı söylüyor, belki büsbütün başka duygular
uyandırıyor. Olabilir. Güzel şeklin öyle bir gücü vardır: birçok mânalarla
zenginleşir. Geçmiş yüzyıllardan kalma eserlerde bizim yeni yeni mânalar
bulmamız, yaratıcılarının belki hiç düşünmedikleri şeyleri görmemiz bunun için
değil midir?
Şiir mânada değildir derken işte bunu söylemek
istiyorum; yoksa biz, şiiri yalnız ahengi için okuruz, şiirde yalnız
kelimelerin verdiği zevki duyarız gibi bir şey söylemek istemedim. Şunu da
söyliyebilirim: Şiiri mânası için severiz, şiir mânadadır, ama bu mâna tercüme
edilebilecek, başka kelimelerle anlatılabilecek bir şey değildir.
Nurullah
Ataç
(Karalama Defteri, 1962)
Yorumlar
İçerik yoruma kapalıdır.
|