|  | Âşık Mahzuni Şerif / Hayatı 
 Eski
ismi Berçenek olan Tarlacık Köyü'nde dünyaya geldi. 1955 yılında daha sonra
Ankara'ya nakledilen Mersin Astsubay Okulu'na kaydoldu. 1960'da eşi Suna'yı
kaçırdı ve 6 ay köyünde kaldı. Bu sırada okulu Balıkesir'e nakledildi. Okul komutanının
çabası ile yeniden okula dönen Aşık Mahzun’i, 6 ay devamsızlık yaptığına
ilişkin bir ihbar üzerine okuldan atılınca yeniden köyüne döndü. 1964 yılında
ilk plağı ile müzik piyasasına girdi.
 Bir süre Gaziantep'te ikamet ettikten sonra Ankara'ya taşındı. 1989-1991
yılları arasında Halk Ozanları Derneği Genel Başkanlığı'ni yürüten Aşık Mahzuni
Şerif, Pir Sultan Abdal Dernekleri Genel Merkez Disiplin Kurulu Başkanlığı,
Hacı Bektaşi Veli Anadolu Kültür Vakfı Yönetim Kurulu Üyeliği ve Ozan-Der Onur
Kurulu Başkanlığı'nı da yaptı. Evli ve 8 çocuk babası Aşık Mahzuni 17 Mayıs
2002 tarihinde Köln’de Hakka yürüdü.
 
 Türk halk müziği sanatçılarının başvuru kaynağı,söz ve beste deposu olan Aşık
Mahzuni birçok dinleyecisi açısından günümüzün çağdaş Karacaoğlan'ıydı. Dom Dom
Kurşunu (Araştırmacı Yazar Battal Pehlivan Aşık Mahzuni Şerif’i yaşamı ve
sanatı üzerine yaptığı incelemenin adı da Dom Dom Kurşunu idi), Yuh Yuh,
Fadimem, Gül yüzlüm, Ciğerparem ve Ekmek kölesi gibi eserleriyle tanınan Aşık
Mahzuni’nin türkülerini İbrahim Tatlıses'ten Mahsun Kırmızıgül'e kadar birçok
türkücü ile bazı pop müzik sanatçıları da okudu. Halk şiirine gönül veren ve
konuşma dilini şiirleştiren Aşık Mahzuni'nin 400'e yakın plağı, 50 kasedi ve
yayınlanmış 9 adet kitabı bulunuyor.
 
 HAYATI (ARAŞTIRMA)
 
 Sizlere Aşık Mahzuni’yi anlatırken aslında kendisini biz değil kendisi bize
kendisini sanatıyla, mücadalesiyle anlatacaktır. Aşık Mahzuni’yi tanıdıkca onun
tüm zamanlarda bu tür insanların ne kadar zor şartlarda yaşadıklarını ve
yaşadıkları çağlara damgasını nasıl vurduklarını anlıyacağız. Bazı şeyler
vardır insana işte ben buyum der. Aşık Mahzuni Şerif’de sanatıyla ve
mücedelesiyle adeta insana ben buyum der. Kendisinin “Benim söylediklerim neyse
ben O’yum” sözü buna en iyi örnektir. Aşık Mahzuni’yi sizlere anlatırken
kendisinin hayatını kısa fakat sanatını, dünya görüşünü ve mücadelesini geniş
ve Aşık Mahzuni’ye yakışır bir şekilde anlatacağız.
 
 Maraşın Afşın ilçesi Berçenek köyünde baba Zeynel Cırık ve ana Döndü Cırık
köydeki ağanın tarlasında Maraba olarak çalışırlar. Kendileri zor şartlarda
yaşam mücadelesi verirken 1940 yılında bir oğlu olur ve adını Şerif Cırık
koyarlar. Aşık Mahzuni kendi doğum tarihini anlatırken “Babamın dediği
doğruysa, anamın da dediği doğruysa 1943 yılının Ocak 3’ünde Afşın’a bağlı
Berçenek köyünde doğmuşum” der. Asıl doğum tarihi 1943 olmasına rağmen nüfus
kayıtlarında Aşık Mahzuni’nin doğum tarihi 3 Ocak 1940 olarak geçer. Çünkü o
zamanlarda doğum tarihinin pek önemi yoktur.
 
 Çocukluğu kendi köyünde geçer ve köyünde okul olmadığı için Elbistan’ın Alembey
köyünde medresesi olan Lütfi Efendinin medresesine kuran hafız kursuna
gönderilir. Mahzuni o yıllarını “ Bizim çevremizde kocaman bir yobaz bulutu
döner. Hacı Lütfi Efendi hiç çekinmeden, canının istediği şekilde bilmediğimiz
dillerle, bilmediğimiz isimlerle fetvalar verirdi durmadan. Arapcayı o zaman
öğrendim. Şimdi Arapcayı yazıp okuyabiliyorum. Lütfi Efendinin medresesinde
üçbuçuk sayfada kaldım “ diyor. Daha sonra köyde okul açılır ve gelen eğitmenle
ilkokulu bitirir.
 
 Afşın ve Elbistan’da üniformalı asker gençleri gürür ve onlara özenir.”Gün oldu
gönül bir şeye takıldı” der Aşık Mahzuni. İstediği olur ve 1956 yılında Mersin
3. Assubay Hazırlama Okulu’na başlar ve 1959 yılında başarı ile bitirir.
Ordonat Tekniker sınıfına ayrılır ve Ankara Ordonat Tekniker okulu’na gider ve
ilginçtir okuduğu ve ödüller aldığı okul daha sonra 1971 askeri darbesinde
mahkeme salonuna çevrilir ve Aşık Mahzuni okuduğu sınıfında hakim karşısına
sanık olarak çıkar ve orada yargılanır.
 
 Bu arada Aşık Mahzuni 12-14 yaşlarında önlüklü bir İlkokul öğrencisi iken
ailesinin baskısıyla dayısının kızı Emine ile nişanlanır. Daha sonra evlenir ve
bu evlilikte bir kızı olur. Yapılan zoraki evliliği okul yıllarında bitirir ve
boşanır.
 Okul dönemlerinde Bağlama çalmasını öğrenir ve yavaş yavaş şiir yazmaya başlar.
Kendisinda halkçılık ruhu başlar ve okuduğu Kuleli Askeri Lisesinde sistemle
ters düşer ve ordudan ayrılır.
 1961 yılında İtalyan asıllı Sovina (Suna) isimli bir genç kızla tanışır ve
evlenmeye karar verir. Fakat Suna 14 yaşında olduğu için evlenmeleri engellenir
ve bu evliliği o dönem medya’ya konu olur. Sonra Suna ile evlenir ve bu
evlilikten Züleyha, Emrah, Ferhat adında 3 çocuğu olur. Hayatı boyunca
ihanetlere uğramış Aşık Mahzuni bu evliliğinde en yakın arkadaşının ihanetine
uğrar bu arkadaşı Suna’yı kandırır ve birlikte kaçarlar.
 1963 yılında Yazar Halil Aytekin ile tanışması Aşık Mahzuni’nin hayatının dönüm
noktası olur. Halil Aytekin’nin yardımlarıyla gazeteci Fikret Otyam ile tanışır
ve Aşık Mahzuni ile ilgili ilk yazı Cüneyt Arcayürek kaleminde Hürriyet’te
yayınlanır.
 Bu dönem TİP’in (Türkiye İşçi Partisi) kuruluş yıllarına denk gelir. TİP
yöneticileriyle tanışır ve onlardan yardım görür. Aşık Mahzuni bu yıllarda
Aşıklar Derneğini kurar ve orda sanat ve siyasi mücadelesini verir. O zamanlar
TRT Turizm Bakanlığına bağlı olduğu için Aşık İhsani, Kul Ahmet ve Aşık Mahzuni
buraya müracaat ederler ve TRT’den söylemelerine izin çıkar. En büyük konserini
o zaman Büyük Sinemada verir ve artık tüm Türkiye kendisini tanır.
 Bu dönemde Aşık Mahzuni kendisini rahatsız eden bir şeyin farkına varır kendini
sorgular “bana bir mücadele gerekiyordu, Kime ve neye karşı ? Gün geçtikce
görerek, duyarak, sezinleyerek, okuyarak bunu daha iyi anlamaya başladım. Bütün
benliğimle kendimi saza verdim çalıyordum, söylüyordum ama çalışmalarıma bir
yöntem vermem gerekiyordu” der. 1968 Türkiye ve dünya gençlik hareketlerinde
etkilenir. 1971 yılında yapılan askeri darbe sonucu Süleymen Demirel hükümeti
devrilmiş ve yerine Nihat Erim başkanlığında bir hükümet kurulur ve halka karşı
ve özelliklede sol kesime karşı baskı ve şiddet uygular ve Aşık Mahzuni Erim
erim eriyesin/sürüm sürüm sürüm sürünesin türküsünü söyler. Bu türkü ile bütün
Türkiye çalkalanır kim bu başbakan alehine türkü söyleyen diye ve hemen
tutuklanır 4 ay ceza alır.
 Bu sırada Aşık Mahzuni akrabası olan Elbistan’lı Fatma Özdemir ile tanışır ve
evlenmek ister. Ne yazık ki ailesi başı belada olan, elinde sazı diyar diyar
dolaşan bir Aşığa kız vermek istemez. Fakat ikisinin sevdası bu zorlukları
yener ve evlenirler. Bu evlilikten Derya, Ali, Şeyda ve Yetiş adında 4
çocukları olur. Aşık Mahzuni’nin türkülerine ve deyişlerine Fatma, Fadime
olarak girer. 6 aylık evliyken Halkı suça teşvikten 1973 yılında tutuklanır
Kızı Deryanın doğduğu gün serbest kalır ve 27 gün sonra tekrar tutuklanır.
 Aşık Mahzuni Şerif deyim yerindeyse 3 gün içerde 5 gün dışarda yaşamına devam
eder.
 
 Mahzuni Şubat 2001 tarihli Kızıldeli dergisinde çıkan Hem Kızılbaş Hem Aleviyim
başlıklı yazısından dolayı DGM’de yargılanır ve öldüğü güne kadar mahkeme devam
eder. Bu yazısında “Ben allah adına insana secde etmeyi yeğlemekteyim. Bir
Alevi çocuğu değil bir Hırıstiyan, bir Musevi de olsam böyle düşünmekteyim....
İnsan aleminin sevgisinde, gönlünde, bütünlüğünde ve doğanın her güzelliğinden
beni yaradanı arayıp keyfime göre isimlendirdim. Ona gönül dedim, bülbül dedim,
çiçek dedim, Ali dedim, Veli dedim ağzıma güzel gelen herşeye onun adını
verdim. Bunu bana haram edecek her yasaya, her bilirkişiye, her dinsel nasa
rest çekmekteyim..... Türkiye Alevilerinin yolunun gerçek Ali’ci yol olduğunu
savunmak ve yaymak isterim. Çünkü Ali’nin başlattığı cemahiriyel vukuat (halkcı
hareket) Atatürk’ün noktaladığı Cumhuriyetin mayasını hazırlamıştır.” Bunları savunur
ve savunduklarında dolayı yargılanır.
 
 AŞIK MAHZUNİ’NİN SANATI
 Asıl adı Şerif Cırık olan Ozan daha sonra Aşık Mahzuni Şerif Mahlasını alır ve
sanatını bu isimle icra eder.
 Aşık Mahzuni Anadolu’da Ozanlık Misyonuna
 “En yakın tarihi ile onbin yıllık bir kültürün üstüne katlana gelmiş, Asya
kültürünü oluşturmuş, Asya kültürü içerisinde Anadolu Harmanını mozaiklemiş bir
kültürün adıdır” diye yorumlar.
 Ozanı,
 “Bulunduğu halkın tarihini, mevcut yaşamını ve geleceğini ince, çok hassas bir
mesuliyetle sazlı kültüre diken insandır” diye tarif eder. Ve ”işte ben böyle
bir halktan geldiğim için tükenmiyorum, kaynak olarak halkımı gösteriyorum...
1950 yıllarda başladığım saza, cemlerde ve görgü ya da muhabbet anlarında
edindiğim engin öğretileri de katarak halk ozanları safına girmiş oldum. Ve
dediğim gibi tarihi halk ozanlığı misyonuna duyduğum bozulmaz saygı zaman zaman
çağımızda kendini gösteren halkcı ve demokratik kavgayı (devrimciliği) da
düşüncelerime taşımış oldu. Yaklaşık kırk yıldır saz çalar deyişler söylerim”.
 Aşık Mahzuni sanatını üretirken halkından kopmamış, halkın gönül penceresi
olmuş, Halkın acılarına, sevdalarına, istemlerine ve duygularına sazı ve
sözüyle tercümanlık yapmıştır. Gün gelmiş halkın silahı olmuş, gün gelmiş
halkın rehberi olmuş, gün gelmiş halkın taşa tuttuğu çağımızın Çağdaş Pir
Sultan Abdalı olmuştur. Ozan Kızıl Ötesi yazısında “ben bu sazı elime alıpta,
inlemesine, tınlamasına düşüncelerime katışım neredeyse 50 yılı bulmaktadır. Ve
bu sazımın yüzünden az mı dayaklar yedim, az mı küfürler işittim, en azından
ağzımda dişlerimin vadesi ermeden teker teker düşürüldü. Aslına bakarsan
sazımın değil, sazıma kattığım düşüncelerimden dolayı bunca zahmetleri,
küfürleri, hakaretleri, hapislikleri çektim”. der.
 Alevilikle ilgili yazılı belge bulmaktan zorlandığımız bu günlerde nasıl ki
asırlar önce yaşayan Nesimi’ler, Yunus’lar, Kul Himmet’ler, Şah Hatayı’ler, Pir
Sultan Abdal’lar bu gün hala bizlere rehber oluyorlarsa Aşık Mahzuni Şerif’de
bizlere rehber oldu. Bundan sonra ki nesillere de rehber olacaktır.
 Kendisi “geçmişteki ozanları, yaşayan ozanları bir bir inceledim. Kendime yol
gösterecek olanları kılavuz olarak seçtiğim Pir Sultan Abdal oldu. Ses olarakta
etkilendiğim Davut Sulari’dir. Toprak çocuğuyuz, toprağa karşı büyük bir
özlemimiz var. Bunları dile getiren Veysel Babadır. Belirli bir derecede onunda
etkisinden kaldım. Türkülerime Aşık Veysel mülayimliğini kattım. Düşün
felsefemide yine Pir Sultan Abdal’dan aldım. Ve şunu anladım O güne kadar Halk
sürekli olarak istismar edilmiş. Halk şiiri geleneği gül, bülbül, çiçek
edebiyat ile uyutma perhizi olarak kullanılmıştı. İlk amacım bugüne kadar gelen
bu kalıpları kırmak oldu. Olaylardan ve halkın yaşamından aldığım gerçekleri
konu olarak işledim ve bu güne kadar böyle geldik....Ben anadolu geleneksel
halk kültürü zincirinin kendi çapında bir ozanıyım. Ancak cumhuriyet kavramının
cumhuriyetce yapının bıkmaz usanmaz bir hayranı ve müptelesıyım”. der.
 Mahzuni bu şiirinde etkilendiği Aşık Veysel’e Neden sadık yarin kara topraktır
diye sorar ve birazda sorgular
 
 AŞIK VEYSEL’E
 Ahrette selamım olsun Veysel’e
 Neden sadık yarin kara topraktır
 Yiyen yedi konan göçtü dünyada
 Neden sadık yarin kara topraktır
 
 (......)
 
 Toprağı olanlar toprağa söver
 Toprağı olmayan bağrını döver
 Babamın toprağı var ondan över
 Neden sadık yarin kara topraktır
 
 (......)
 
 Ben dünyadan doya doya giderim
 Tarihten sızarak soya giderim
 Kafam kızar ise aya giderim
 Neden sadık yarin kara topraktır
 
 (.......)
 
 Koyun vermiş kuzu vermiş süt vermiş
 Fakirin hakkını neden kıt vermiş
 Fakirler ot yutmuş, beyler et yemiş
 Neden sadık yarin kara topraktır
 
 Hakaret değildir sana muradım
 Yıllar yılı Veysel’imi aradım
 Benim sadık yarim anam avradım
 Neden sadık yarin kara topraktır
 Topraktan yapılır kılıçla kama
 Toprağın güneşi benzer akşama
 Mahzuni Veysel’in yavrusu ama
 Neden sadık yarin kara topraktır
 
 
 Aşık Mahzuni sanatını icra ederken adeta Polis ve Jandarma kendisini takibe
alır bir çok konserinden sonra gözaltına alınır. Kendisi bu konuda “hapislik
kahrolası bir hayat tarzıdır. Özgür bir insanın hiç bir zaman hapis yatmak için
budalaca düşüncesi olamaz. Ancak başa geldiği zaman bundan kaçmak gibi bir
ayıbı da olamaz.... Her gün dipcikler altında ezilen Anadolu insanını,
memleketi için canını veren gençlerin yediği idamları ve toprağımda dalgalanan
yabancı bayrakları düşündüğümde kahroluyorum. Ve bu kahroluşum henüz bitmiş
değil. Çünkü saydıklarımın çoğunu mahpusluğun dışında da tatmaktayım. Ülkem
bana zaman zaman mahpus gibi geliyor”. diyerek ülkenin emperyalist güçlerin
hegomonyasına bırakılmasına ve bu uğurda mücadele edenlerin çektikleri acılara
parmak basar.
 
 Aşık Mahzuni 1972 yılında sazını eline alır ve Sivasın Sivrialan köyüne Aşık
Veysel’i ziyarete gider. Aşık Veysel’e Aşık Mahzuni’nin geldiği söylenir.
Mahzuni içeri girince Veysel Baba ayağa kalkar, yanında bulunanlar şaşırırlar
ve Veysel Baba’ya “sen bu güne kadar kimsenin önünde ayağa kalkmadım bu
kalkışın nedendir?” diye sorarlar. Veysel Baba sesini yükselterek “susun gelen
Pir Sultan olsa gerektir”. der.
 Aşık Mahzuni’nin ünü Türkiyenin en icra köşelerine yayılır ve artık Mahzuni
diğer sanatcıların ekmek teknesi olur. Kendi dönemlerinde ünlü olan türkücüler
ve pop sanatcıları ozanın bestelerini söylemeye başlarlar. Kimisi büyük ozana
saygılarından kusur etmezken, kimisi Mahzuni Mahlasını bile kullanmaz. Telif
hakkını hiç ödemezler.
 Süleyman Zaman, Mahzuni Şerif- Yaşamı, Dünya Görüşü, Şiirleri adlı kitabında
ozanları şöyle değerlendiriyor. “Bazı ozanlar toplumun yalnızca maddi
çelişkilerini, maddi olumsuzluklarını ele alırken, bazı ozanlar yaşadıkları
dönemde ki insan ilişkilerini, ve toplumun maddi ve hem de kişinin veya
toplumun piskolojik, inanç ve tinsel çelişkilerini, yönlerini de yansıtırlar.
İşte Mahzuni Şerif bu ikinci tanıma giren ozanlarımızdandır.”
 Yine aynı kitabında “Toplumu ve insanı etkiliyen her şeyi bulmak olasıdır.
Öyleki, onda bilim vardır, din vardır, kitap vardır, toprak vardır, meclis
vardır, kader vardır, felsefe vardır, köy ve şehir vardır, Devlet ve millet
vardır, Barış ve savaş vardır, İnsan ve doğa vardır, yiğitlik ve erdem vardır,
başkaldırı vardır, yol vardır, zevzeklik ve nakkaşlık vardır, dünyada insana
sesleniş vardır, soyanlar vardır, hacı-hoca-dede vardır, kısacası ne ararsan
vardır.”der
 
 Aziz Nesin ile şiir üzerine yapılan bir söyleyişide Mahzuni’nin şiirini “zor
yazılan ama kolay anlaşılan şiir” olarak değerlendirir.
 Aşık Mahzuni Şerif’in sanatını ve kişiliğini katagaorilere ayırmak hem kolay
hem de çok zordur. Çünkü 400’ün üzerinde Plak, 59 Kaset, 9 tane kitap ve
yüzlerce şiiri var. İstediğin konuda şiir, türkü, deyiş ve Duaz-ı İmam var. Zor
olanı, bunlar arasında seçim yapmaktır. Biri birinden değerli bu eserler
arasında seçim yapmak insanı gerçekten zor durumda bırakıyor. Her eserinde ne
ararsan vardır.
 Aşık Mahzuni Şerif’in sanatı bazı kesimlerce eleştirilir. Çok sesli müzik
yaptığını iddia edenler, yaptıkları müzik ile Aşık Mahzuni’nin 7 telli
bağlamasının sesini veremezler. 1975-1980 yılları arası bazı sol guruplar ve
örgütler Aşık Mahzuni’nin yapmış olduğu müziği geri kalmışlıkla suçlarlar.
Kendilerini yapmış oldukları marş ve sologan müziğini savunurlar. Ancak
söylendiği günden sonra unutulan bu tür müziklerin aksine Aşık Mahzuni’nin
tarzı değişmemiş ve halka mal olmuştur. 1980 darbesinden sonra sistem
tarafından yozlaştırılan gençlik Arabeks müziği ile uyuşturulmuş, kaderci ve
içi boş bir gençlik olarak yetiştirilir. Buna karşı bir zamanlar kendisini
eleştirenlerin can simidi olmuştur. Ozan bu konuda “Ben içerde bulunan hiç bir
örgütün mensubu olmadığım gibi, onlarla hiç bir alışverişte dahi bulunmayan bir
sanatcıyım. Hatta çoğu sol örgütlerden revizyonistçiliğim, faşistçiliğim,
işbirlikciliğim gibi sıfatlarla nitelendirilmektedirler. Ama bütün insanlara
insan olmasından dolayı değer verdiğimden, bu tür olayların yaşanmasına
karşıyım”.
 
 REST
 
 Bana dönek demiş itin birisi
 Açığım neymiş sor hele hele
 Eli çatlamamış ayı irisi
 Gel bizim köylerde dur hele hele
 
 
 Bir yığın kitabı yığmış önüne
 Sinek konsa korkar tatlı canına
 Hipi yosmasını almış yanına
 Pehlivanlık yapar gör hele hele
 
 Köylüden yanadır toprak görmemiş
 Viskiden gayriye dudak sürmemiş
 Ömür boyu serçe bile vurmamış
 Ordu yıkacakmış ker hele hele
 
 Yiğittir ölüsü dağlarda kalan
 Yiğittir yiğidin öcünü alan
 Soytarıdan yiğit olurmu ulan
 Sen bizim dağlara gir hele hele
 
 Bu herifin önü sonu ayandır
 Anlayana benim sözüm beyandır
 Senden korkan hayvan oğlu hayvandır
 Gelde Mahzuni’yi vur hele hele
 
 Burada Aşık Mahzuni’nin halkın dertlerini, sevdalarını, acılarını özlemlerini
dile getiren türkülerini dinliyelim.
 1. Bilmem söylesemmi söylemesemmi
 2. İnce ince bir kar yağar
 3. Ehvah Köyüm dertli köyüm
 4. Aha Mehmet Emmi
 
 
 
 AŞIK MAHZUNİ’NİN DÜNYA GÜRÜŞÜ
 
 
 Yüzyıllarca Alevi Bektaşi ozanları yaşadıkları toplumun değer yargılarını,
yaşamında ki sınıf çelişkilerini, yaşadıkları bölgenin coğrafik yapısını,
halkın sevinçlerini, üzüntülerini, kavgalarını, sevdalarını, yoksulluklarını,
korkularını ve savaşlarını konu alarak en ince estetik değerler katan halk
bilimi insanlardır. Bunlar Şah Hatayi, Pir Sultan Abdal, Kul Himmet, Kaygusız
Abdal, Nesimi, Yunus Emre, Aşık Veysel, Muhlis Akarsu ve daha yüzlercesini
örnek verebiliriz. Kendi halkının yukarıda saydığımız değer yargılarını
kendilerine göre yorumlayıp evrenselleştirmişler ve bu evrensellik onları
günümüze taşımış.
 Aşık Mahzuni Şerif’in son şiir kitabı olan Dolunaya Tül Düştü isimli eserinde
kimliği ve dünya görüşünü şöyle ifade eder.
 “Ben Alevi bir aileden gelme olduğum için kök kültürümde Alevilik-Bektaşilik
yatar. Siyasi rengime gelince ben demokrat ve solcuyum. Ancak insan sevgisi din
anlayışımda en büyük isimdir.... Çünkü zulme ve baskıya kafa tutan her düşünce
kutsaldır. Buna biraz daha diyalekt olarak bakarsak her yeni gün gelecekler
için daha devingendir. İnsanların hayatında umutlar ne kadar güzel geleceklere
gebeyse, zulüm ve kötülükler de aynı oranda gelecekte daha kötü olmak için bir
devinim gösterirler. Bu nedenle bu gün yada dünler için aktif yaşamda değişen
her hadiseyi olağan karşılıyorum.
 Aşık Mahzuni Şerif ile yapılan bir söyleyişi de “geçmişte sol ve sosyalizm
yanlısı olan halk ozanları yanında, günümüzde aşırı milliyetci ve dinci
ozanların artmalarını neye bağlıyorsun” sorusuna “zıtlar kendi doğrularında
ilerlemek ister. Bu gerçekliğin hüviyetine münhasır bir olgudur. Günümüz
dünyasında, özünde bir bulgur tanesi kadar bile insan aşkı ve insan sevgisi olan
bir insan ozanda olsa, imamda olsa sağcı olamaz. Çünkü sağcı düşünce içinde
başı çeken tekelci anlayış ve paylaşımcılığı reddeden sermaye acımasızlığı
yatar. Bu çizgiyi onaylayan ozan ya da başka kişiler halkı sevmiyor demektir”.
diye cevap verir.(Pir Sultan Abdal Gazetesi 1998,S.4)
 
 Ozan Kürt kimliği üzerine Kürtler Azınlık Değiller yazısında “Batı tarih
bilimcilerinin kabul ettiği şekliyle, Kürt kavimi en az batılılar kadar eski
diğer halklar kadar tanrı ve insan hukuku önünde insan olarak eşit ve haklıdırlar....
Türkiye Cumhuriyetin de Kürtler azınlık değil bu Cumhuriyetin ortağı
değillerdir. Sahibidirler diyorum çünkü, ortaklıklar bir bölüşümde taraf olan
en az iki kişidir”.
 
 ATV televizyonunda yayınlanan Siyaset Meydanı proğramında “Yapılan iki darbeden
benim tırnaklarımı iki defa çekerek beni mükafatlandırdılar” diyerek tepkisini
belirtir.
 Aşık Mahzuni Şerif sanatını icraa ederken sadece kendi halkını düşünmemiş
dünyanın neresinde olursa olsun ve kimler tarafında yapılırsa yapılsın, yapılan
haksızlıklara karşı çıkmış ve evrensel bir ozan olduğunu kanıtlamıştır.
 
 Tabuttaki insan gibi ölmem
 Derdim vardır onun için gülemem
 Ben insanın değerini bölemem
 Doğu Batı Gavur Müslüman bir bana
 
 Tahammül dünyanın başıdır başı
 Dost için akıttım gözümden yaşı
 Halka öğrettiğini yapmayan kişi
 Dört kitap okudum dese kördür bana
 Ya da Amerika Katil Katil (türkü)
 
 Ozan Türkiye’de yapılan haksızlıklara, banka hortumlamalarına, derin devlet
anlayışına, yolsuzluklara ve daha nice olaylara şiddetle karşı çıkmış, bunları
sanatına taşımış ve yazılarında eleştirmiştir. .... asıl kafası koparılacak
insanlarla nasıl kadeh tokuşturuldu, korumalar verildi, çiftlikler, bankalar,
nasıl peşkeş çekildi, bunlara nasıl korumalar verildi, ve nasıl ruhsatlı
silahlar, yeşil pasaportlar temin edildi aklım ermiş değil. Ama suya sabuna
dokunan bir türkü söyledin ‘gel bakalım buraya’, hırsızlık şerefsizliktir dedin
‘gel bakalım buraya’ , Kürtçe şarkımı okudun ‘gel bakalım buraya’ Ama günde beş
vakit yüzbinlerce noktadan yüzbinlerce Türk İmamıyla Arapça çağrımı yaptın
‘dillerine sağlık babana rahmet’ İngilizce selam verip Fransızca bankamı soydun
‘afiyet şeker olsun’ İstanbul’un göbeğinde Türkiye’nin parasını yırtıp,
kamuoyuna tekne gibi kıçını açarak bu millete ana avrat küfrederek yeşilköye İngilizce
şarkılar eşliğinde mi gidiyorsun ‘hadi güle güle yolun açık olsun’ diyerek
yapılan vurdumduymazlığa karşı koyar.
 
 
 AŞIK MAHZUNİ’NİN HÜMANİST KİMLİĞİ
 
 OĞUL
 Toz yeşiller içinde bıraktığın
 Sonra geri dönüp baktığın yıllar
 Artık geride oğul
 Borca vakit yoktur geleceğin
 Bir adım ötede yahut geride oğul
 Anlamı düne göreydi
 (....)
 Doğduğun ülkeyi anan kadar sadık sanırsın
 Uğruna ölürüsün, kurban olursun
 En diri en canlı hayalinde
 Cayır cayır yanarsın oğul
 (....)
 Bu senin sabahına yağacak kar demektir
 Adımla, bozulmuş kör balkonu
 Yine el salla geleceklere
 Ve korkmuyorsan eli kanlı felekten
 Sende umut var demektir oğul
 
 Dedemden babama
 Benden sana kalacak tek miras şayet yürekse
 Korkma
 Söyle barışın haç olduğunu,
 İnsanın taç olduğunu
 Son peygamberin ulaştığı miraç olduğunu
 
 Dibi yoktur mezarın sonu yine dünyadır
 Delsek altımızda Yeni Zelanda çıkar
 Farz et yolun cehneme
 Şayet hak diyerek yanıyorsan
 Korkma bundan ne çıkar oğul.
 
 Oğul Ben toprak olunca
 Keşke göklerde kalan sesimi duysan
 Ve sesime bir ses de sen koysan
 Dönersen kahpesin hak yolunda bir nefes
 Eminimki dönmesin oğul
 Sen bir Mahzuni Şerif oğluysan, oğul
 
 Aşık Mahzuni Şerif’in kişiliğinde, sanatında, mücadelesinde hümanist tarafı
ağır basar. Eserlerinde hoşgörüyü, sevgiyi ve doğruluğu işler. Onun büyük bir
insansever olduğunu görürüz. Oğlu Ali Mahzuni’ye yazdığı bu şiirinde
hümanistliğini göstermektedir. Aşık Mahzuni Şerif “...temenim 72 milletin bir
olması temenisidir. Halkların kardeşliği gerçekliğidir. Berrak bir merhaba,
bence sevgilerinde samimi olan insanların zamanı ve günü ve belli ölçülerde
hayatın bazı parçalarını paylaşma biçimidir..... Ancak haksızın tümüyle
haksızlığını kabul ettiği ve caydığı zaman birlik doğar ki bu da iyi bir
sonuçtur”.
 
 NE GÜZEL UYMUŞ
 
 Ta ezelden böyle yakışıklıdır
 Şu dağlara kale ne güzel uymuş
 Bir ah çekse bin dereyi sel alır
 Aşıklara çile ne güzel uymuş
 
 Kırmızıya beyaz, karaya sarı
 Bataklığa sinek, çiçeğe arı
 Yaz gününe güzü, kışa baharı
 Kuru toprak sele ne güzel uymuş
 
 İnsanlar insana hayvanlar soya
 Sular enginlere selvi ovalara
 Güzele kalem kaş çirkine boya
 Sivri tırnak kele ne güzel uymuş
 
 Arsıza ahlaksız hırsıza tasa
 Canbaza enayi bankaya kasa
 Mazluma kol-kanat suçluya ceza
 Namusuza hile ne güzel uymuş
 Dünyada pay olmuş tavşana tazı
 Arslana çarçakal kurtlara kuzu
 Mahzuni’ye derdi Şerif’e sazı
 Parmakları tele ne güzel uymuş
 
 
 DELİ TÜRLERİ
 
 Çeşit çeşit deli vardır erenler
 Ala deli kızıl deli mor deli
 Deliynen sohbet etmek kolaymı
 Aksi deli sakar deli tor deli
 
 Bir deliye sen delisin denilmez
 Zehirler yenilir deli yenilmez
 Elden ele alınıp da konulmaz
 Uyuz deli yalaz deli kör deli
 
 Mahzuni şaşmıştır deli elinden
 Sakın gitmen delilerin yolundan
 Deliler ayırır hakkı kulundan
 Şeytan deli merdan deli pir deli
 
 OSMANLI VE TÜRKLER
 
 Bin yıllık bir hasta inler şurada
 Ne doktor bulunur ne çıban biter
 Dört mevsim boş geçer bu güzel kırda
 Ne çiçek ekilir ne fidan biter
 
 Vicdan adaleti kurulmadıkça
 Haksız hak yolundan görülmedikçe
 Mebus köylü gibi yorulmadıkca
 Ne adalet bakar ne vicdan biter
 
 Marangoz çalışır kapısı yoktur
 Berberin sakalı herkesten çoktur
 Çalışan aç gezer soyanlar toktur
 Ne adavet kalkar ne düzen biter
 
 Size derim size duyun insanlar
 İnsanı asıpta zevkeden canlar
 Dört yanımda hücum etti hayvanlar
 Ne Mahzuni korkar ne sözü biter
 
 VERGİ KAÇIRANLAR
 
 Mısır satıyordun iki yıl evvel
 Gardaş defineyi nereden buldun?
 Baktım defterine vergi ne gezer
 Gardaş defineyi nereden buldun?
 
 Haber verse idin müzemiz vardı
 Kumandan kaymakam kazamız vardı
 Yoksa muhtarımız azamız vardı
 Gardaş defineyi nereden buldun?
 
 Okuma görmedin kırk sene yattın
 Bir ekmeğe kırk yıl taklalar attın
 Eroinmi sattın esrarmı sattın
 Gardaş defineyi nereden buldun?
 
 Seni de beni de gören Allah’tır
 Alın teri bütün terlere Şah’tır
 Devlet parasını çalmak günahtır
 Gardaş defineyi nereden buldun?
 
 Mahzuni Şerif’e inanmazmısın
 Ben yanarım daim sen yanmazmısın
 İnsanım demeye utanmazmısın
 Gardaş defineyi nereden buldun?
 
 DÜZENE TEPKİ
 
 Gene it dilinden çaldı makamlar
 Çok ayılar göbek attı hırsınan
 Çayırın harmanı çıktı bakalım
 Uyuz beygir şaha kalktı tırsınan
 
 Kolay kolay çıkmaz bu tahtanın cilası
 Temeli bulaşık oldu olası
 Bizim başımızın böyle belası
 Özel gelmiş mektebinen kursunan
 
 
 Gizli pazarlığın yahşi rızası
 Ne bir tesadüftür ne iş kazası
 Çok yamandır doğru sözün cezası
 Tepem ezer tırpanınan örsünen
 
 Mahzuni Şerif’im necidir neci
 Yaktı sinemizi hacoğlu hacı
 Züğürt ah eder fakat zenginin piçi
 Avrupa’ya gider gelir forsunan
 
 
 Ozanın Hukuk ve karanlık yazısında “.... ve yüz yıllardır, ülkemi karanlıklarda
kıvrandıran, fanatik, tutucu, gerici, ilkel yobaz ortaçağ fesatlığının, bağnaz,
seri kolu kırılsın. İnsanlarımızı diri diri toprağa gömen, canlı canlı yakan,
vuran, kıran, islam’ı kendi şevhet şirret ve zulüm doyumluklarına koz eden
karanlık onursuzluk dağılsın....çocuklarımızı henüz 5 yaşındayken alıp onları
birer, çağ düşmanı, yurt haini, toplum sırtlanları olarak yetiştiren bütün
kapaklı kurs, vakıf, ocak bucaklar, basılmalı deşifre edilmeli sonuçtan ortadan
silinmelidir”. diyerek insan sevgisinden yoksun olanların insanları nasıl
yozlaştırdıklarını ve bunlara karşı nasıl davranılacağını ifade eder.
 Aşık Mahzuni evrensel bir ozan olduğu kadar bazen bölgeleri ve tek insanları
konu yapmıştır. Bu şiirinde kendi köyünde ki insanları komik bir şekilde
anlatmıştır.
 
 DURMUŞ
 Durmuş bizim köyden haber sorarsan
 Harman kalktı bulgurlar serildi
 On yedi yıl evvel ölen Hacelli
 Seksenbir yaşında geri dirildi
 
 Kömsük Hasan İnek alıp satıyor
 Kasım harmanında düğün tutuyor
 Çin Mehmet yatağa düştü yatıyor
 Bir acaip kulakları gerildi
 
 Götürdüler İbiklerin Tulay’ı
 Kel muhtara sövdüğünden dolayı
 Kır Bekir bilmeden atmış kalayı
 Çok acaip yerinden serum verildi
 
 Üç it tuttu Yahyaların Hasanı
 Toz ediyor o geceye basanı
 Bizim Yusuf değiştirmiş lisanı
 Laf ederken kırım kırım kırıldı
 
 Mahzuni bu kadar işte Durmuş’um
 Selam edip hatırını sormuşum
 Gece olmuş geç farkına varmışım
 Sığır geldi sıpaları derildi
 
 TAVŞAN
 
 Bana tavşan eti yermisin derler
 Çok yalanlar yedim tavşan nedir ki
 Karanlık sofrada karanlık mecliste
 Kör yılanlar yedim tavşan nedir ki
 
 Hayli geçtim felek denemesinde
 Her çoban bilinmez kaval sesinden
 Koyun kılığından pis memesinden
 Süt salanlar yedim tavşan nedir ki
 
 Hayvanın hayvandan asili varmıdır
 Hayvan hayvan doğar başka varmıdır
 Tavşan cennetlikte domuz gavurmudur
 Nice canlar yedim tavşan nedir ki
 
 Mahzuni insana doğrusu gerek
 Yapabilirmisin toptakta çörek
 Dinli dinsiz gavur müslim diyerek
 Çok canlar yedim tavşan nedir ki
 
 Mahzuni Şerif`in bu şiirinde bariş, hoşgörü ve katıksız bir hümanizm vardır.
İnsanları birbirine düşüren senlik benlik davalarında insan öldürmenin haklı
bir tarafı olmayacağını, toplumsal olaylarda bile insanı öldürmek, insanı haklı
kılamazı vurgular
 
 
 SINIFSIZ BİR OKUL KURULMUYOR Kİ
 
 Boşa döğüşmeyin bizim yiğitler
 Sizi vurduranlar vurulmuyor ki
 Kim bilir nerde hangi koltukta
 Kömürde tarlada yorulmuyor ki
 
 Aynı baba dölü ölen öldüren
 Ölenle öldüren iti güldüren
 Yokmu idi bunu size bildiren
 Vur diyenler burda görülmüyor ki
 
 İşçiyi işçiye düşüren zalim
 Boynumuzda boza pişiren zalim
 Bu kadar bardağı taşıran zalim
 Gözümüz önünde serilmiyor ki
 
 Yeni adı çıkmış sağ ile solun
 Tarihte borcu yok kullara kulun
 İki yanı birdir yaptığın çulun
 Bilirsin ölenler dirilmiyor ki
 
 Mahzuni der nedir hakkın davası
 İnsana benzermi köpek mayası
 Tükensinde bitsin bu sınıf kavgası
 Sınıfsız bir okul kurulmuyor ki
 
 Bu türküsünde sistem tarafından cahil bırakılan toplumu anlatmak istiyor.
 
 GÖREYDİM
 
 Ah ne olur bizim köyde
 Herkesi okur göreydim
 Altmışı bulmuş babamda
 Bir günlük fikir göreydim
 
 Dindiren yokmu acımı
 Süren yokmu ilacımı
 Köyde on yaşlı bacımı
 Kilimler dokur göreydim
 
 Demeyin ki ne var bunda
 Kanlı kılıç durmaz kınında
 Elbistanın ovasında
 Gömüşle bakır göreydim
 
 Bitmez kadere inandık
 İnandıkta hep biz yandık
 Hep şükürü biz öğrendik
 Bir beyden şükür göreydim
 
 Sanmayın Mahzuni caydı
 Uydu ise hakka uydu
 Bütün fakirler doyaydı
 Kendimi fakir göreydim
 
 Yine bir türküsünde toplumun sırtında geçinen ve onları sömüren para
babalarına, tefecilere, talancılara protestosunu dile getirir.
 
 DOKUNMA KEYFİNE YALAN DÜNYANIN
 
 Dokunma keyfine yalan dünyanın
 İpini eline dolamış gider
 Gözlerimin yaşı bana gizlidir
 Dertliyi dertsizi sulamış gider
 
 Kimi hızlı gider uzun yol tutar
 Kimi altın satar kimi pul yutar
 Kimi soğan bulmaz kimi bal yutar
 Kimi parmağını yalamış gider
 
 Mahzuni bu nasıl yazı Mahzuni
 Bazen Şerif olur bazen Mahzuni
 Yurdundan anasız kuzu Mahsuni
 İnsanlık ardından melemiş gider.
 
 GÜZEL DOSTUM
 
 Güzel dostum aramızda senlik benlik olurmu
 Neden gönül sarayımı tahrumar ettin böyle
 Bilirsin ki virane de hanedanlık olurmu efendim
 Bir nefes alayım derken bin zarar ettin böyle
 
 Aman aman aman güzel efendim efendim
 İkrarım sana çok ezel efendim tabibim
 Mevsim gitti sonbahara ulaştı
 Seller susukun bağlar gazel efendim
 
 Ey Mahzuni sevdiğimin sözünü ferman gördüm
 Nice çöllerde dolaştım susuz değirmen gördüm
 Ayaklarına yüz sürdüm elini derman gördüm efendim
 Kaldırıp vurdun sineme Zülfükar ettin böyle
 
 ARARLAR BENİ
 
 Güvenme dünyada malım var diye aman aman
 Acep insanmıyım sorarlar beni aman aman
 Halımdan anlamaz cahiller niye aman aman
 Her biri bir yanda yorarlar ( kırarlar)beni beni beni
 Efendim beni beni yorarlar beni beni
 
 Hoşlar meclisine girdim hoşlandım aman aman
 Aşkın ateşine düştüm haşlandım aman aman
 Dallarımdan meyve verdim taşlandım aman aman
 Ya niçin gövdemden kırarlar beni beni beni
 Efendim beni beni kırarlar beni beni
 
 Döndü gitti hak yolunu övenler aman aman
 Pişman olup dizlerini dövenler aman aman
 Bir lokmaya yüzbin kere sövenler aman aman
 Nerdesin Mahzuni diye ararlar beni beni beni
 Efendim beni beni ararlar beni beni
 
 Aşık Mahzuni Şerif toplumsal olaylar karşısında duyarlılığını yetirmemiş aksine
olayların üzerine gitmiş ve sorgulamıştır. Bunları türkülerine taşımış ve bu
türküleri tüm topluma mal olmuştur.
 METİN GÖKTEPE’YE
 
 Çağlayanın alemi
 Çaresizin selamı
 Metinim şehit olmuş
 Kana batmış kalemi
 
 Yaz Metinim gene yaz
 Yüreciğin var olsun
 Sana vuran zalımın
 Kolu kökten kırılsın
 
 Panzer gelir uzaktan
 Düdüğün çala çala
 Metinim can veriyor
 
 Yaz Metinim haberin
 Artık olan oldu de
 Vay benim memleketim
 Bak kimlere kaldı de
 
 Mahzuni yanar ağlar
 Eli kalem tutana
 Hani söz vermiştiniz
 Ankarada yatana
 
 Yaz Metinim gene yaz
 Yüreciğin var olsun
 Sana vuran zalımın
 
 Gözleri dola dola
 
 AHMET KAYA’YA
 
 Ağladıkca bahar oldu dağların
 Toprağına küsme Ahmet geri gel
 Gurbet eller burdan güzel değildir
 Yaban elde esme Ahmet geri gel
 
 Gelemezmisin, dönemezmisin
 Gözüm niye üzgünsün gülemezmisin
 
 Kolay değil gurbet elin yarası
 Yoktur bizim ile onun arası
 Bu memleket bize ata mirası
 Hemen ümit kesme Ahmet geri gel
 
 Gelemezmisin, dönemezmisin
 Gözüm niye üzgünsün gülemezmisin
 
 
 Mahzuni barışın yoluna kurban
 Ahmet mızrabına teline kurban
 Hangi dil bilirsen diline kurban
 Sen yeterki susma Ahmet geri gel
 
 Gelemezmisin, dönemezmisin
 Gözüm niye üzgünsün gülemezmisin
 
 
 AŞIK MAHZUNİ’NİN DİNİ KİMLİĞİ
 
 Yukarıda anlattığımız AŞIK MAHZUNİ’nin dünya görüşü bölümünde ozanın kendi
sözlerinde dinlemiştik. “Ben Alevi bir aileden gelme olduğum için kök
kültürümde Alevilik-Bektaşilik yatar. Siyasi rengime gelince ben demokrat ve
solcuyum. Ancak insan sevgisi din anlayışımda en büyük isimdir.” demişti.
 Yine kendisi “Ben doğada bulunan her canlının içinde seçkin bir yeri olan insan
sıfatında dünyaya geldiğim için, hep bununla gurur duydum, Hayatımda tek din
taşımadım, insan tarihinde gelmiş geçmiş bütün dinlerin hepsinden birer parça
yaşadım. Gün oldu yedi dinli, gün oldu dinsiz gezdim. Somut olarak
söyleyebilirim ki insan sevgisi benim öz dinim oldu. Hiç bir mezhebi kendime
yön olarak tahin etmedim. Zira mezhepler benim indimde, tarihi hikayecilikten
öte olmadı. Ancak Ehlibeyte gönül verdiğim ve Ali evladına bel bağladığım
doğrudur. Bu da sadece tarihe verdiğim önemden ileri gelmektedir. Ben insanları
sevmekten hiç fire vermedim” der.
 Aşık Mahzuni Şerif yine kendisi ile yapılan söyleyişide din konusunu eleştirir,
dini insanlar üzerinde bir baskı aracı olarak kullananlara karşı çıkmış, dinin
baskı aracı olarak kullanıldığı zaman toplumun cahil ve bilimden yoksun
kalacağını vurgular, ”din korkusu onların üzerinde bir balyoz gibi eksik
edilmemiştir. Tabi bu yöntemle de güçlüler ilmin gerçeklerinden faydalanırken,
sömürülen ve çalışan kesim uyutularak hergün daha dindar, daha üfürükcü,
muskacı bir terkibi hurafeyi benimsemiştir. Tek neden kültür ve bilim
olayıdır”.
 
 KİM NEYE GÜVENİR
 
 Haydar’ı Kerrar’ı sevmeyen adem
 Yüzbin hac eylese boşa güvenir
 Ehli-beyte gönül vermeyen adem
 Ne yazık ki dört duvar taşa güvenir
 
 Sofular duaya, soysuzlar şere
 Pirler mürşitlere, talipler Pir’e
 Sadıklar arife, ahmaklar köre
 Aşıklar gözünde yaşa güvenir
 
 Evliyası bitmez Anadolu’nun
 Derdi mi tükenir derviş yolunun
 Kırar kanadımı Hak’kın kulunun
 Cahil cenneteki kuşa güvenir
 
 Gerçekler gerçeği gerçekce över
 Pişman binamazlar bağrını döver
 Dünyada Adem’in kuluna söver
 Ahirette mübarek naşa güvenir
 
 Der Mahzuni Şerif gördüğüm yurtlar
 Gezip dolaştığım ovalar sırtlar
 Yaz gününde kuzu koymayan kurtlar
 Gizlenirim diye kışa güvenir
 
 Aşık Mahzuni Şerif’in kurucu üyesi olduğu ve daha sonra Yönetim Kurulunda da
görev yaptığı Hacı Bektaş Veli Vakfı Ankara’da Cemevi temelini atar ve inşaat
başlar. Mahzuni eşi Fatma’ya orada çalışanlara hergün yemek yapmasını söyler ve
birlikte yemekleri götürürler. Eşi kendisine “Ne var bunda sanki babanın evini
yapıyorsun” diye takılır. Mahzuni sinirlenir “evet babamın evini yapıyorum”
diye cevap verir. Ayrıca Pir Sultan Abdal Kültür Dernekleri Genel Merkezi
Disiplin Kurulu başkanlığını da yapmıştır.
 Geçmiş tarihte yaşamış ozanlarımızın deyişleri, duaz-ı İmamlar bugün
cemlerimizde söylenir. Ama Mahzuni Şerifin eserleri kendisi hayatta iken de var
olması gereken yerlerde yerini almış ve gençlerimiz onun semahlarıyla semah
dönmektedir. Deyiş ve Duazı İmamları cemlerimizde çalınır ve söylenir.
 
 KIZILBAŞIM
 
 İster sövün ister asın
 Hakka şükür kızılbaşım
 Sevmem ikilik dünyasın
 Hakka şükür kızılbaşım
 
 İkrar verdim dönmem geri
 Bundandır adım serseri
 İnsan olduğumdan beri
 Hakka şükür kızılbaşım
 
 Benden yakın Allah bana
 Her sözü bismillah bana
 Kem düşünmek günah bana
 Hakka şükür kızılbaşım
 
 Baştan kızılbaş Ali’dir
 Ali’nin yolu uludur
 Biri de Bektaş Veli’dir
 Hakka şükür kızılbaşım
 
 
 Mahzuni aktım çağladım
 Hakka vardım adım adım
 Başıma kızıl bağladım
 Hakka şükür kızılbaşım
 
 ÖZELEŞTİRİ
 
 Ahmak gönlüm ne gezersin yabanda
 Şu iki cihanı sen sende ara
 Boşa tur dağını gezip dolaşma
 Musa’yı Çobanı sen sende ara
 
 Kötü kişi yoktur dünya yüzünde
 Herkesin mertliği kendi gözünde
 Herkesin Yezit’i kendi özünde
 Ol Şahı Merdan’ı sen sende ara
 
 Bundan sana nedir erenler ermiş
 Ermiyen dünyada yani ne görmüş
 Dinle Hacı Bektaş Veli ne demiş
 Derdine dermanı sen sende ara
 
 Mahzuni Şerif’im hak’ka gel hele
 Hak’ka gelmiyenler düşermi yola
 Damlayınan düşek ulu bir göle
 Ummanı deryayı sen sende ara
 
 
 DUAZ-I İMAM
 
 Üryan büryan vardım pir dergahına
 Medet ya Muhammet Ali diyerek
 Gönül verdim gönül şahlar şahına
 Hünkar Hacı Bektaş Veli diyerek
 
 İmam Hasan’dır hubların başı
 Hüseyin der akar gözümün yaşı
 İmam Zeynel sabredenin yoldaşı
 Ağlasam gülerler deli diyerek
 
 Fehlim gıblegahım Muhammet Bakır
 Kırkların bağında bülbüller şakır
 Caferi Sadıka talibim şükür
 İkrar verdim ikrar beli diyerek
 
 Musai Kazımdır mazlumlar şahı
 Ali’yü Rızadır şahın ervahı
 Şah Taki Naki’ye çekerim ahı
 Oniki imamın gülü diyerek
 
 Hasanül Askeri ol Ali aba
 Muhammet Mehtiye mestü merhaba
 Serin koymuş serin Mahzuni baba
 Yol Muhammet Ali yolu diyerek
 HÜ HÜ HACI BEKTAŞ
 
 Bütün evren Semah döner
 Hü hü Hacı Bektaş dost
 Gökyüzünde delil yanar
 Hü hü Hacı Bektaş dost
 
 Biz acıyı bal eyleriz
 Hakkımız helal eyleriz
 Bize Bektaşi can derler
 Gidersek hakka gideriz dost
 
 . Gökyüzünde uçan turna
 . Hü hü Hacı Bektaş dost
 Feryadı Şahlar Şahına
 Hü hü Hacı Bektaş dost
 
 Hor olanı hoşlarız biz
 Hak diyerek başlarız biz
 Şeytan yaklaşamaz bize
 İkiliği taşlarız biz dost
 
 İlimsiz yol karanlıktır
 . Hü hü Hacı Bektaş dost
 Bizde küsmek yaranlıktır
 Hü hü Hacı Bektaş dost
 
 Mahzuni ünümüz bizim
 Bulunmaz kinimiz bizim
 Cahil bize dinsiz demiş
 Sevgidir dinimiz bizim dost
 
 Aşık Mahzuni özgürlükten, demokrasiden, barıştan, insan haklarından ve
laiklikten yana olan çağdaş, devrimci bir ozandır. Bu nedenle Türkiye’de
bulunan şeriatcı ve yobazlarla mücadele etmiş ve bunu sanatına taşımıştır.
Ancak ozanın bu tavrı seriatçılarla birlikte bazı yobaz Alevileride rahatsız
etmiş ve Mahzuni’yi dinsiz olarak algılarlar.
 
 Dostlar ben allahı inkar etmedim
 Bu şekilde hayvan kalana çattım
 Şeriatı savdım yere yatmadım
 Gösterişe namaza kılana çattım
 
 Arapca değildir Allah’ın dili
 Allah evini yapmaz Allah’ın kulu
 Camiden geçer mi cennetin yolu
 Burda cehnemlik olana çattım
 
 Mahzuni’yim daha ötesi varmı
 İbrişim elliler çelik bükermi
 Ben bir canım diyen can yakarmı
 Böyle bir görünmez plana çattım
 
 Ne sakal ne bıyık dosta yetirir
 Ne dua ne telkin canlar bitirir
 Ne muska ne divit hakka götürür
 Ben canlı içinde yalana çattım
 
 SOFTAYA SORULAR
 
 Hocam gelmiş bana sualler sorar
 Bu kürre’yi arzın binası nedir?
 Bir gelin oturur güneş yüzünde
 Elinde kınası yüzüğü nedir?
 
 Hangi çarmıh tutmuş bizim İsa’yı
 Bilirsiniz dili yanmış Musa’yı
 Tur dağı’na götürürken asayı
 Onun konuştuğu Sinası nedir?
 
 Mevlam bizi bir hamurdan yoğurmuş
 Adem olun diye durmuş çağırmış
 Meryem babası yok çocuk doğurmuş
 Onun babasının anası nedir?
 
 Der Mahzuni Şerif bitsin bu acı
 Neydi Zekeriya Nebi’nin tacı
 Hocamın korktuğu Tuğba Ağacı
 Tuğba’nın döktüğü danesi nedir?
 
 Aşık Mahzuni Şerif örgütlülüğe önem verdiği için yukarıda da anlattığımız gibi
PSKD Genel Merkezi Disiplin Kurulu Başkanlığı ve Hacı Bektaş Veli Kültür Vakfı
kurucu üyeliğini ve Genel Başkanlığını yapmıştır. Bu dernekler içerisinde çıkar
amaçlı hareket edenlere, Aleviliği başka amaçlarda kullanmak isteyenlere karşı
çıkmış ve bunları eleştirmiş ve türkülerini söylemiştir. “Bir yandan laik,
özgürlükcü, parlamenter bir Cumhuriyet, öbür yandan bu cumhuriyete düşman,
gizli kuran kursları, ilegal islami kuruluşlar, şeriatcılık ismi altında
fanatik, totaliter baskıcı bölücü yuvalanmalar. Daha başka bir yandan da
birbirine düşman edilmek istenen devrimci, Atatürkçü, yurtsever Alevi
örgütleri. Daha neler neler fakat bilmem söylesem mi siylemesem mi?”. diyerek
tepkisini böyle dile getirir.
 
 DİYE DİYE
 Sinemi zalime açtım
 Vur diye vur diye
 Divane gönlümden kaçtım
 Dur diye dur diye
 
 Kendi kendime darıldım
 Taze daldan kırıldım
 Nice yılana sarıldım
 Var diye var diye
 
 Aynalar yüzüme küstü
 Yaradan özüme küstü
 Tabipler gözüme küstü
 Kör diye kör diye
 
 Mahzuni düştüm ağladım
 Baharda çoştum çağladım
 Çok cahile bel bağladım
 Pir diye pir diye
 
 FIRILDAK ADAM
 
 Yüz karası bu alemin düşkünü
 Baykuş gibi viranede işin ne
 Cemlerin şeytanı yollar düşkünü
 Ey utanmaz meyhanede işin ne
 
 
 Fırıldak adam
 Ben seni nedem
 Gelme dergaha
 Hainsin madem
 Zalimsin madem
 
 İkrar verdin ikrarını çiğnedin
 Hayatında helal lokma yemedin
 İnsanım demedin kulum demedin
 Hacı Bektaş Mevlanada işin ne
 
 
 Açtın Mahzuniye yürek yarası
 Dünyanın fitnesi yüzler karası
 Süfyanın torunu Mervanın hası
 Hüseyinde kerbelada işin ne
 
 BOŞUMUŞ
 
 Ey erenler bir kamile danıştım
 Er olana edep erkan hoşumuş
 Kalırsa dünyada insanlık kalır
 Kuru hayal fani dünya boşumuş
 
 Ufacık pınardan ceyhan olurmu
 Ta ezelden karga şahan olurmu
 Vefasız dostlardan derman olurmu
 Adem aslı asıllara başımış başımış
 
 Dünyada delinin teki Mahzuni
 Yaktı seni içindeki Mahzuni
 Dile kolay bunca yükü Mahzuni
 Yıllar yılı taşımış taşımışda taşımış
 
 ÇEŞMİ SİYAHIM
 
 İşte gidiyorum çeşmi siyahım
 Önümüze dağlar sıralansada
 Sermeyem derdimdir servetim ahım
 Karardıkca bahtım karalansada
 
 Haydi dolaşalım yüce dağlarda
 Dost beni bıraktı ah ile zarda
 Ötmek istiyorum viran bağlarda
 Ayağıma cennet kiralansada
 
 
 Bağladın gönlümü (haydar) zülfün teline
 Sen beni düşürdün elin diline
 Güldün Mahzuni’nin berbat haline
 Mervanın elinden parelensede
 
 
 
 PARANGALAR
 
 Parangalar çiçek açtı kolumda
 Kanlı zalim güler eğlenir şimdi
 Devriyeler gezer oldu yolumda
 Obamızda kara bağlanır şimdi
 
 Düşler dolar parmaklığın ardında
 Bir gönüldür hasret kalmış yurduna
 Yem yem oldum şu dağların kurduna
 Belki aramızdan ağlanır şimdi
 
 Der Mahzuni Şerif geçen ayların
 Vefası kalmadı zülfü yayların
 Baharda günahı olmaz çayların
 Dereler coş eder çağlanır şimdi
 
 NEM KALDI
 
 Parsel parsel eylemişler dünyayı
 Bir dikili taştan gayrı nem kaldı
 Dost köyünde ayağımı kestiler
 Bir akılsız baştan gayrı nem kaldı
 
 Padişah değilem çeksem otursam
 Saraylar kursamda asker yetirsem
 Hediyem yotur ki dosta götürsem
 İki damla yaştan gayrı nem kaldı
 
 Arsız arsız diye arsız ettiler
 Yerimi aldılar yersiz ettiler
 Beni aç koydular hırsız ettiler
 Sermayemde suçtan gayrı nem kaldı
 
 Ali görünenler osman çıktılar
 Şimdi ettiğine pişman çıktılar
 Eski dostlar bize düşman çıktılar
 Bir kaç tane puşttan gayrı nem kaldı
 
 Mansuni Şerif’im çıksam dağlara
 Rast gelsemde avcı vurmuş marala
 Doldur tüfeğini benim yarama
 Bir yaralı döşten gayrı nem kaldı
 
 
 
 HACI BEKTAŞ SEMAHI
 Değişmek istemem bin peygambere
 Yarap dertlilerle bir eyle beni
 Girmem cennet için cem kuranlara
 Sitem deryasında sır eyle beni
 Haydar haydar haydar sır eyle beni
 Ali Ali Ali sır eyle beni
 
 Canan denen cezayı bırakma tende
 Cemsiz dem sürmeyin fani dünyada
 Eski ziynet ile yeni zindanda
 Mesti merdan ile nur eyle beni
 Haydar haydar haydar nur eyle beni
 Ali Ali Ali nur eyle beni
 
 Yaralarım derin muhammet sızlasın
 Hünkar saray alim seni özlesin
 Bir damlacık kanım kanım Hüseyin desin
 Hasanın uğruna var eyle beni
 Haydar haydar haydar var eyle beni
 Ali Ali Ali var eyle beni
 
 Haydar haydar haydar var eyle beni
 Ali Ali Ali var eyle beni
 Kırk yamalı bir hırka giyeyim
 Pirin deryasında ölüm seveyim
 Aşkın kazanında semah döneyim
 Yoktan bilmeyenden var eyle beni
 Haydar haydar haydar var eyle beni
 Ali Ali Ali var eyle beni
 
 Mahzuni Şerifim dosta aittir
 Aşkım Hüseyindir nefsim Alidir
 Çoban eyle beni beni çileler güttür
 Abdal (Fakir) Musalara tur eyle beni
 Haydar haydar haydar tur eyle beni
 Ali Ali Ali tur eyle beni
 
 VASİYETİM
 
 Ben ölünce sevenlerim toplansın
 Ağlamayıp benim sesim çalsınlar
 Dualar etsinler kendi dilimden
 Gökyüzüne kızıl ışık salsınlar
 
 Ankarada yüklesinler dengimi
 Berçenekte başlatmışım cengimi
 Nevşehire taşısınlar rengimi
 Hacı Bektaş şeyhine dalsınlar
 
 İnanarak gittim yüce Allaha
 Hüseyinle düştüm ah ile vaha
 Yanlış imam elin vurmasın daha
 Bir Seyitle namazımı kılsınlar
 
 Üstüme ‘Bir Ozan Bektaşı’ yazın
 Ama yazıları derince kazın
 Çekem diye şu beş taşın ayazın
 Ara sıra kışın beni bulsunlar
 
 
 İki fidan dikin selviden olsun
 Cemler yapılırken yüreğim dolsun
 Birde bostan yapıp altında kalsın
 At yolcular karpuz kelek alsınlar
 
 Yakın kaldı yakın kaldı zamanım
 İşte gidiyorum kaşı kemanım
 Benim sevgiydi dinim imanım
 Sevenlerim beni böyle ansınlar
 
 Can taşıyan canlı mutlaka ölür
 Değişir dünyadan başka şey kalır
 Benim kim olduğumu yavrular bilir
 Eylibey-t dünyasına sahip olsunlar
 
 Mahzuni asalet sözüne doydum
 İnsanlık adına serimi koydum
 Ben Ali’yi sevdim Ali oğluydum
 Bütün sevenlerim hoşça kalsınlar
 
 Aşık Mahzuni hayatı boyunca çekmiş olduğu acılara ve işkencelere vücudu
dayanmayarak bir çok hastalık geçirir. Beyin kanaması, böbrek yetersizliği
gibi. Beyin ameliyatı olur ve 15 Mayıs 2002’de Almanya Köln şehrine gelir ve
aniden rahatsızlanır fakat artık yapılacak bir şey kalmaz ve sevgili Türkü
Babamız 17 Mayıs 2002 günü aramızdan bedenen ayrılır ve vasiyeti üzerine
Babamın evi dediği Hacı Bektaş Veli Dergahında Çilehane bölümünde 19 Mayıs
2002’de toprağa ekilir. Ozanın ilkokul öğretmeni olan ve yörede Aşık Mahrumi
olarak tanınan Rahim Kaya Mahzuni’nin Hacı Bektaş’da toprağa verilecek olmasına
“demek ki orayı hak etmiş” sözü ile değerlendirir. Kendisine önder olarak
seçtiği Hacı Bektaş Veli yanında sevenleri tarafından ziyaret ediliyor.
 
 KAZAK ABDAL GİBİ
 
 Mahzuni Alevi geleneğinde 7 ulu ozan olarak bilenen ozanları kendine rehber
edinmiş, bazen onlara özenmiş, bazen esinlenmiştir. Bu şiirinde Kaygusuz
Abdal’ın Avradını şiirine benzer babasını diyerek tepkisini dile getirmiş.
 
 Bir fakirin hatırını
 Kıranın da babasını
 Bizim köye katırını
 Süreninde babasını
 
 Sahte molla sahte derviş
 İnsanın ömrünü yermiş
 Bir kişi yalanla ermiş
 Erenin de babasını
 
 Parayla diploma alan
 Haklının hakkını çalan
 Bizim başımıza plan
 Kranın da babasını
 Bizim köyün yolu harap
 Beyler içer kızıl şarap
 Doğru söze yanlış cevap
 Verenin de babasını
 
 Bir avuç pis kabadayı
 Nerde almış böyle payı
 Fakirlere prangayı
 Vuranın da babasını
 
 (......)
 
 Çaldı bizi taştan taşa
 Yandık gitti baştan başa
 Mahzuni’yi boştan boşa
 Yoranın da babasını
 
 AŞIK MAHZUNİ ŞERİF
 
 
 
 
 
 Şiirin
Ustaları ve Halk Ozanları sayfaları için kaynaklar: Turkedebiyat.net - Antoloji.com - Turkceciler.com - wikipedia.org - ansiklopedikbilgi.com 
 
 
 
 
 
 
 
 Yorumlarİçerik yoruma kapalıdır. 
 
 
 | 
 |